Bu dürüst adam bazen “Suç çok üzüntü verici bir şeydir Madame, “ deme alışkanlığına sahipti, “dürüst bir insanın gönüllü olarak tüm tevazu ve erdem sınırlarını aşabilmesi çok yüksek derecede olasılık dışıdır, ben bu tür suçları bir kişiye atfetme kararını, ancak en ileri derecede tiksintiyle alırım. Kusurun varlığından şüphelenirken dikkatli olun.
Bir şeylerden kaçar gibisin. Soluk soluğa ama hiçbir şey anlatmayacağına emin gibi sakinsin. Gitmek istediğin bi yer yok ama kalmak istemediğinden artık eminsin sadece biraz olsun herkesin ve her şeyin susmasını istemişsin. Kendini duyabilmek için.
Kadınlar iki 'X', erkekler bir 'X' bir de 'Y' kromozomu taşırlar.Yirmi üç homolog çiftten oluşmak şartıyla.
Hâl bu ise, kadın milletinde kırk altı tane 'XX', erkek mille-tinde kırk altı tane mikroskobik 'XY' kromozomu var demek-tir. Sapına kadar erkek bir pala, 'Sapına kadar erkeğiz
“Arkama bakınca keşke bir kere deneseydim diyeceğim hiçbir şey yok.
Ben hiç korkak oynamadım. Vicdanım başıma yastık olup üstümü örtüyor.
olmadıysa olmasın…”🩵
Bir çabanın görmezden gelinmesi ve yok sayılması kadar insanın yüreğini yakan bir şey var mı ? Var olduğunu, yaptığını bile bile susmak insana ne kazandırır ki, hiçbir şey. İletişimsel yorgunluğu azaltır o doğru. Sağır olmayı öğretir çünkü.
"Nedenini bilmiyorum, ama artık ders çalışamıyorum, hissizleştim, buradaki hiçbir meslek beni çekmiyor çünkü bu korkunç ve boğucu yalnızlık duygusundan kimse
beni çekip çıkarmıyor. Burada hiçbir şey istemiyorum artık, her şeyden tiksiniyorum. Bastığım her taştan nefret ediyorum, odamdan, karşılaştığım insanlardan nefret ediyorum, şiddetli soğuğun nemiyle yüklü kirli havayı solurken işkence çekiyorum. Buradaki her şeyden boğuluyorum, tükeniyorum. Bataklığa gömülür gibi batıyorum. Belki çok gencim, çok güçsüz olduğum kesin zaten. Yumruklarım yok, iradem yok, işleri başlarından aşkın insanların arasında bir
çocuk gibi duruyorum."
"Şimdi kapıyı açıp girdiğim zaman beni soğuk
bir sessizliğin karşıladığı küçük evde senin güler yüzün tarafından karşılanmak bana saadetlerin en büyüğü gibi geliyor."
Elime kitabı aldığımda, kitabın kapağına bir süre dalıp gittim, mutlu yüzler, ışıldayan gözler, umut dolu bir fotoğraf vardı kapakta. Gelecek vaat eden bir fotoğraftı
2. Haftaya başladık çok şükür. Filistin icin hanımlarla Fetih suresi okumaları da devam ediyor. Dünyada ne kadar mazlum ve zalimin zulmüne muhatap olan varsa hepsi için duadayız. Çanakkale zaferini ne şartlarda elde ettik biliyoruz. Cephede devleşen ruhu ve kahramanlaşan şehitleri, gazileri milli ve manevi değerlerinin kıymetini çok iyi bildiğimizden tum dünya mazlumlarını iyi anlıyoruz.
Dualara devam... Ama bir husus var ki bazılarımız hep umutsuz, bıkkın ve arada kalmış... Onlara tek bir sözüm var; Allah için kullarını yanına alamak ve dünyayı kıyamete hazırlamakdan daha doğal bir sey yok ve evrende kaçınılmaz şey ölüm değildir "hayat"tır... Hayat hep devam eder. Ölümle baska bir hayat vaadi bundandır...
Zehra Dalar Sevim
Kitabı ikinci defa okumaya başladım bende mi sorun var acaba diye ama Kitabın çevirisi Kitabı katletmiş eski Osmanlı dönemi Türk edebiyati eserlerde bile bu kadar bilinmedik kelime yok. Kitabın orijinalindeki sözcüğün bu çevirideki anlamı karşılamadığına, çevirmenin kendi kendine bir macera aradığına adım gibi eminim. Kitabın (dilini öğrenirsem eğer) orijinalini okumaya karar verdim. Beni bu derece rahatsız eden şey ise İş bankasının o kusursuz çevirilerinden sonra böyle bir çeviriye denk gelmek.
"İnsan böyle bir şey. Nerede, hangi yaşta olursa olsun, kabuğunu kırıp içine baksan içi cılk yara. Yarasız, dertsiz, sırsız insan yok da, işte kimisi üstünü iyi örtüyor."
''Onlara göre her aksaklık,çevrenin bozukluğundan kaynaklanıyor,hepsi bu! En sevdikleri laf bu!Yani eğer toplumsal düzen yoluna konulacak olursa,bir anda bütün suçlar yokoluverecek;çünkü ortada protesto edecek bir şey kalmayacak. Ve herkes bir anda dürüst olacak...Doğa diye bir şey hiç hesaba katılmıyor, yok sanki öyle bir şey!Doğa kapı
Yaşadığım her neyse unuttum, sanki biri anlatmış, ben de dalgınca dinlemişim. Ne olacağım hakkında hiçbir fikrim yok, onu da çoktan yaşadım ve unuttum belki de.
Tarifsiz bir hüzne boğulmuş bir günbatımı etrafımda salınıyor. Her şey soğuyor..
Orda bir köy var uzakta,
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da,
O köy bizim köyümüzdür.
İlkokuldayken ne heyecanla söyletirdi öğretmenimiz bize bu şiiri. Boğazımız patlarcasına, avazımız çıktığı kadar, haykırarak söylerdik.Köy Enstitüleriyle tanıştıkça, onların dünyasına ayak basınca, ne kadar da anlam buldu benim için bu dizeler.