Dinin bana yararı yok. Başkalarının görünmeyene beslediği inancı, ben elle tutulana, gözle görünene besliyorum. Benim tanrılarım insan eliyle yapılmış tapınaklarda oturuyorlar, gerçek deneyimlerden oluşan bir çerçeve içinde inancım kusursuzlaşıyor, tamamlanıyor. Belki de aşırı tamamlanıyor; çünkü "Cennet'i yeryüzünde bulanların birçoğu, belki tümü gibi ben de, bu dünyada yalnız "Cennet"in güzelliğini değil, "Cehennem"in dehşetini de buldum. Dine kafa yorduğum ender zamanlarda, içimden inanamayanlar için bir mezhep kurmak geliyor; adı "Pedersiz Kardeşler Cemiyeti" olabilir, hiçbir mumun yanmadığı bir mihrap üzerinde, yüreğinde huzur olmayan bir rahip, kutsanmamış ekmek ve içinde şarap olmayan bir kadehle ayin yapabilir. Her şey, gerçek olabilmek için bir dine dönüşmek zorundadır. Agnostisizmin de, her inanç gibi ayini olmalı. O da şehitler verdi, onun da azizleri olmalı; kendini insanoğluna göstermediği için Tanrı'ya her gün şükretmeli. Ama ne inanç ne de agnostisizm, benim dışımda kalan şeyler olmamalı. Simgelerini ben yaratmış olmalıyım. Ancak kendi biçimini kendi yaratan bir şey tinsel olabilir. Eğer sırrına kendi içimde varamıyorsam, hiç varamayacağım demektir. Eğer zaten bulamamışsam, hiçbir zaman bulamayacağım demektir.