Esmeralda ise, eğer ressam bir hiyle yapmamışsa, en fazla yirmisinde gösteriyordu. Kalçaları Şah Ismail'in tahtına sığmayacak kadar geniş, beli iki elle kavranacak kadar ince, memeleri de Calud'un koca avuçlarından taşacak kadar dolgundu. Kısacası o kadar şuh, o kadar işveli görünüyordu ki, devri daim makinasına eskisi kadar ilgi gösteremeyen hiyelkår, kendisine ölü bebekler doğurmaya devam eden sekiz karısıyla yatarken daima Esmeralda'yı düşünüyor, gün gelip maslahatının, o koca kalçalar arasındaki hazine mağaralarına duhul edeceğini umuyordu. Onu üzen diğer bir şey de, birinde kızıl digerinde kara yakut bulunan bu iki mağaraya aynı anda girip çıka- bilecek iki anahtarının olmamasıydı. Evet, Iskender'in kudret ve zürriyetinin fışkırdığı o koca mashalatından bir tane daha olsun istiyordu. Kendisini, biri üstte biri altta bu çifte zekeriyle, Esmeralda'yı zevkten feryadlar attırırken hayal ediyor, fışkıran avuç avuç hayat suyunun mağaraları doldurduğunu, yanan yakutların alevini ve ışıltısını söndürdüğünü tekrar tekrar zihninde canlandırıyordu.
Sayfa 105 - İletişim yayınları 33 baskı