"Kadınlar, kocaman memeler, yatmak... iğrençsin Ernest - dedi kendi kendine. Yapacak başka bir işin yok mudur senin? Üzerinde düşüneceğin daha nezih konular yok mudur?"
İyi ki doğmuşum dedirtmek istediğin, kendi inandıklarına aynı şekilde inanacak bir yaşamı var etmek için, diğer bir deyişle, kendi bencil bahsini kaybetmemek için ebeveyn ya da doktorlar, kendilerinden istenmediği halde, yaşam oluştururlar. Bazen küçük bir bedeni kesip dikip, tüple makineye bağlayıp çokça kan akıtırlar. Ve bir sürü çocuk acılar içinde kıvranarak ölür. Böyle olunca da ebeveyne sempati duyulur. Ne acı, bundan daha büyük üzüntü yok diye. Ebeveyn de gözyaşı döker, acısını geride bırakmak için, her şeye rağmen doğduğun için mutluyum, teşekkür ederim der. Bunu yürekten söylerler. Ama, bu teşekkür etme neyin nesidir? Kime söylerler bunu? Kim için, ne için bu acı dışında bir şey yaşayamayan o varlık doğmuştur? Ebeveyni ona teşekkür etsin diye mi? Doktorların kullandığı teknoloji ne kadar da müthiş dedirtmek için mi? Hangi hakla yapılır bu? Acılar içinde var olup acılar içinde ölüp gitme olasılığı olan bir varlığı neden yaparlar? Öyle olmasını arzu etmedikleri için mi? Bu bahsi kaybetmek akıllarına gelmediği için mi? Aptal oldukları için mi? Sence bu kimin bahsidir? Ne için bahse girilmiştir?
Sayfa 352Kitabı okudu
Reklam
''(...)Sırtım kapıya dayalı, başım ellerimin arasında dinlenirken, uzaktan bir müzik sesi duyuldu, giderek yaklaşıyordu.Dinlemeye çalıştım, klarnet,darbuka ve ziller,kıpırtılı,kıvrak.Sonra köşede rengarenk bir kalabalık göründü, kadın erkek zıplayıp hoplayıp kıvırarak.Önüme gelince durdular,müziği ve dansı sürdürüyorlardı.Bıyıklı, esmer bir genç beni kolumdan tutup kaldırdı.Sonra, yeşil,mor,turuncu, pembe renklere bürünmüş, çikolata rengi memeleri neredeyse meydanda bir kız bana elini uzattı ve üzerindeki turuncuyu çıkarıp kalçama doladı.Ben değil genlerim dans ediyor olmalı diye düşündüm sonradan, daha önce hiç göbek atmamıştım, arada bir ağzıma dayadıkları rakı şişesini emip duruyordum, sek.Sonra sesler uzaklaştı, sokağın karanlığında kimseler yok, sanki oradan kimse geçmemişti, yeşil kapının önünde oturuyordum, sessizlikte.Yavaşça ayağa kalktım, gözümün önünde çikolata memeler, midem rakıdan kavruk(...)''
Sayfa 88 - Metis
Meme obsesyonu tüm kültürlerde aynı şekilde paylaşılmamıştır. Örneğin Japon geyşaları memelerini çok sıkı sararak erotik görünüşlerini yok etmeyi seçmişlerdir. Ortadoğu coğrafyasında kalça ve bel daha önemli ve çekici bulunmaktadır. Avrupa’da küçük memeler daha çekici bulunurken, Amerika’da meme ve kalçalar çekicilik önceliği konusunda birbiriyle yarışmaktadır.
Sayfa 20 - Pupa Yayınları
335 syf.
7/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 16 days
Sabahın beşinde bisiklete bineceğim diye kalkıp, camdan havlayan köpek sürüsünü görünce yorganın altında kitabı bitirmeye karar verdim. Aslında sokak hayvanlarından korkan bir tip değilim ama bisikletle olunca çok kovalıyorlar :< Onlara da yazık bana da. Neyse sonuç olarak Pazar miskinliğimi bu kitap ile yaparım derken daha gün doğmadan kitabı
Statü Endişesi
Statü EndişesiAlain de Botton · Sel Yayıncılık · 2021875 okunma
"Bu kadar düşmüşsün daha ne haysiyetinden bahsediyorsun? Haysiyet mi? Haysiyet zenginlere verilmiş bir şey, senin gibilerle işi olmaz, sırf sana kokuşmuş bir tahtakurusu, dedi diye gerçekten kokuşmuş bir tahtakurusuna dönüşeceğin filan yok!"
Sayfa 813Kitabı okudu
Reklam
Meme obsesyonu tüm kültürlerde aynı şekilde paylaşılmamıştır. Örneğin Japon geyşaları memelerini çok sıkı sararak erotik görünüşlerini yok etmeyi seçmişlerdir.Ortadoğu coğrafyasında kalça ve bel daha önemli ve çekici bulunmaktadır. Avrupa’da küçük memeler daha çekici bulunurken, Amerika’da meme ve kalçalar çekicilik önceliği konusunda birbiriyle yarışmaktadır.
Birisi şöyle bir şey anlatmıştı" dedi kısa bir süre sonra Yuriko Zen. "Şafak doğmadan önceki ormanın girişinde tek başına duruyorsun. Etraf kapkaranlık. Neden orada olduğunu kendin de bilmiyorsun. Yine de dosdoğru yürüyüp ormanın içine giriyorsun. Birazdan karşına küçük bir ev çıkıyor. Kapısını açıyorsun. Bir de bakıyorsun ki içeride on çocuk uyuyor. On çocuk, mışıl mışıl uyuyor. Orada ne neşe var ne de sevinç. Üzüntü ve acı denilen şey de yok. Hiçbir şey yok, çünkü çocuklar uyuyor. Sen o on çocuğu uyandırmak ile olduğu gibi bırakmaktan birini seçebilirsin. Eğer hepsini uyandırırsan, içlerinden dokuzu onları uyandırdığın için sevinecek. Teşekkürler, beni uyandırdığın için teşekkür ederim. Sana yürekten minnettarım, diyecek her biri. Ama kalan biri, öyle demeyecek. O çocuk uyandığı andan ölene dek ölümden daha beter acılar çekeceğinin bilincinde olacak çünkü. O acılar içinde ölene dek yaşamaya devam edeceğini bilecek. Bunun hangi çocuk olduğunu bilemeyeceksin. Ama o on çocuk içinden birinin mutlaka öyle yaşayacağını bileceksin. Çocuk doğurmak, bunu bilerek, çocukları uyandırmak demek. Çocukları doğuran kişi, bunu yapan kişidir.
Kadınlar, Kocaman memeler, yatmak.. iğrençsin Ernest -dedi kendi kendine. Yapacak başka işin yok mudur senin? Üzerinde düşüneceğin daha nezih konular yok mudur?
Sayfa 92 - ErnestKitabı okudu
Aizava gülümsedi. "İşte böyle Cun, insan tuhaftırHer şeyin yok olacağını bile bile ağlar, güler, öfkelenir, birçok şey üretir, birçok şeyi parçalar. Böyle düşünmek hayal kırıklığı yaratabilir tabii ama Cun, bunlar yaşamı değerli kılar' demişti babamBu yüzden mızmızlanma, haydi neşelen artık.' Daha çocuktum ama ne demek istediğini anlıyordum.”
Sayfa 410Kitabı okudu
85 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.