Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
328 syf.
7/10 puan verdi
Şiddetli bir çocukluk geçirmiş Bianca, artık 23 yaşına gelmiş bir kabin görevlisidir. En yakın arkadaşı Stephan bir homoseksüeldir ve Bianca'nın sahip olduğu tek ailedir. James ise yaşı belirsiz oteller sahibi milyarder çocuğumuz... O da ailesini 13 yaşında trafik kazasında kaybetmiş. Adam tam bir BDSM'ci. Bunun neden kaynaklandığını da ailesinin
Uçuşta
UçuştaR. K. Lilley · Aspendos Yayıncılık · 2014428 okunma
Cehenneme Kışı Getiren Cesur Ölü Ah o kendi kendini hayattan çekenler yok mu Ne büyük saygı duyarım her birine Kendi kendinin celladı olup, intihar eden Bunu bir seçim hakkı olarak kullanan Varlıktan yokluğa geçenler
Reklam
Odaya yaşı ve yüzü belirsiz bir adam girdi. Ne güzel, ne çirkin, ne büyük, ne küçük, ne sarışın, ne esmerdi bu adam.Tabiat ona ne iyi, ne kötü, göze çarpan hiçbir özellik vermemişti. Kimi ona İvan İvaniç derdi, kimi İvan Vasilyiç, kimi de İvan Mihayliç. Soyadı üzerinde de anlaşma yoktu: Bazıları için İvanov veya Andreyev, bazıları için de
Tam arkamı dönmüştüm ki bir şey fark edip durdum. "Cam?" "Efendim?" "Kantinde ne işin vardı? Senin normalde bu saatte dersin yok mu?" Dudaklarının köşeleri yukarı kıvrıldı ve o lanet gamze yanağında belirdi. Öyle gülümsediği zaman göğsümün içinde bir balon şişirilmiş gibi hissediyordum. "Evet, normalde şu an derste olmam gerekirdi," dedi. Gözleri güneşin altında muazzam bir maviye dönmüştü. "Ama ben seni görmek istedim."
Benim kaderim de bu acı hayatın içinde yaşamak. Kaderime isyan etmek istiyorum; ne yazık ki, bütün uğraşmalarıma rağmen bu karanlık havayı üstümden atamıyorum, silkinip doğrulamıyorum. Benim de herkes gibi kaygısız, sevinç dolu bir yaşantıya hakkım yok mu?
Sayfa 414Kitabı okudu
104 syf.
9/10 puan verdi
Her dal da verilen bir eğitim sistemi. Okul mu yok ? Tuğla mı yok? Toprak var, o zaman neden tuğla yapıp okullar inşa etmiyoruz diyen bir sistem. Amerika da siyahi insanların başın da gelen Booker T. Washington'un kurduğu Tuskegee Institutions'un temelleri Köy Enstitüleri ile büyük benzerlik göstermektedir. Ne yazıktır ki yapılan onca şey tarih olup kitaplar da kaldı.
Köy Enstitüleri
Köy EnstitüleriCan Dündar · Can Yayınları · 2015350 okunma
Reklam
Telefon çalıyor; bilinmeyen numara. Açıyorum, pardon numaranız çıkmadı, diyorum. - Hayır, diyor ses, çıktı! - Evet, diyorum sese, çıktı! Rahatlıyorum, demek ki bilinen numara, numara yok! - Sen misin? diye soruyor ses. - Benim, diyorum. Peki ya sen, sen misin? - Benim, diyor ses. Ortak bir yön bulmanın rahatlığına kavuşuyoruz; ikimiz de
Mantığınızın çıkar konusunda yanıldığını hiç düşünmediniz mi? Belki de insan yalnızca refahı sevmiyor, refah kadar da acılardan hoşlanıyordur. İnsanoğlu için acıların refah derecesinde yararlı olması da mümkündür. Şurası kesindir ki, bizler, acıyı bazen tutkuya varan bir sevgiyle severiz.. Bunu anlamak için dünya tarihine başvurmaya gerek yok; eğer siz de bir insansanız, azıcık da olsa yaşamışsanız, kendinize danışın yeter. Benim düşüncemi sorarsanız, yalnızca refahı sevmek ayıptır üstelik. Sonu iyi mi olur, kötü mü, orasını bilmem, ama bir şeyi devirip kırmanın bazen hoş bir yanı vardır. Bu bakımdan ne başlı başına refahı, ne acıları tutarım.
KENDİNE ACINDIRMAK Kendimi kaptırmamaya çalıştığım çocukça, yakışıksız bir huyumuz vardır. Dertlerimizle dostlarımızı acındırmak, kendimize vah vah dedirtmek. Başımıza gelenleri büyütür, şişirir, karşımızdakini ağlatmak isteriz, neredeyse. Başkalarını kendi dertleri karşısında soğukkanlı gördük mü överiz, ama soğukkanlılığı bizim dertlerimize karşı gösterdiler mi darılırız, kızarız. Dertlerimizi anlamaları yetmez, yanıp yakınmalarını isteriz. Oysaki insan sevincini büyülterek anlatmalı, üzüntülerini kısaltarak. Kendini yok yere acındıran gerçekten dertli olunca acınmamayı hakeder. Durmadan vahlanan kimse vahlanılmaz olur. Kendini canlı iken ölü göstereni, ölü iken canlı görebilir herkes. Öylelerini gördüm ki, eş dost kendilerini gürbüz, keyifli görecek diye ödleri kopar, iyileşmiş sanılmamak için gülmelerini tutarlardı. Sağlık, kimseyi acındırmadığı için, nefret ettikleri bir şey olurdu. İşin tuhafı, bu gördüğüm kimseler kadın da değildi.
Sayfa 142
"Ne beklersen kendinden bekle , günleri geçiriyoruz hep bişeyin umuduyla gelecek sanıyorsun belki de aksakalıyla dede gelip sana değneğiyle dokunacak ve değişecek herşey öylemi. ? Bak günler ay aylar yıl olmuş, şimdi benim dediğin yanımda dediğin bir anda yok olmuşta duvarında cebinde çekmecende bir kitabın arasında yada kimsenin bilmediği o yerde resmiyle sana bakakalmış. Kim bilebildi ki avcundaki kelebeğin kıymetini, sıksan ölecek bıraksan uçacaktı da anlayamadık, anlayamadık neye sahip olduğumuzu ..anca elden gidince di mi ? Peki bir şans daha yok mu illa duvardan kaldırdığımız o tablonun bıraktığı tozlu izi görmek zorunda mıyız .. Çözümü var elbet : Farket eldekinin değerini kaybetmeden sahip çık. Neye sahip olduğunu bil. Örnek mi .. Ailen , sağlığın ,aşkın, işin … :) Sırayı sen yap sen belirle sıralamanı "
Reklam
Her suskunluğun ardında bir çığlık vardır. Sessizlik kadar dinletici olamaz oysa ki. Öyleyse her çığlığın ardında da bir suskunluk... Hep birbirini mi kovalar, hiç konuşamadıklarımızı bağırmalar? Gitmeler vardır bir de. Dur durak bilmeyen gitmeler. Siz hiç durdunuz mu? İşte duruyorum! Öyleyse ben sonsuzluğa yürüyorum. Ben hiç dönemedim, gitmelerim kaldıklarım oldu. Ben hiç gidemedim, olduğum yerde döndüğümle kalıp durdum. Ben bir kez gittim. Ben bazen durabildim. Ben bir kez dönmüştüm. Ben hep kayboldum. Hiç bilmediğimiz yerler miydi kaybolduk diyebilmemiz? Aslında dönemediğimiz yerlerdi. Öyleyse gitmiştik. Ve bunu hiç bilmedik. Biz mi basite indirgedik hayatı, yoksa hayat mı basit bir oyundan ibaretti? Hayat dediğiniz varoluş koşulunun adı değil mi? Hayatı biz basite indirgedik. Biz. Öyleyse yaşadıklarımız kadarıyla kalacağız. Bizden kalan sadece bizim bırakabildiklerimiz olacak, yaşadıklarımız bizimle yok olacak. Ama davalar hiç bitmeyecek! İki yüzüyüz bir kitabın. Hangi el tutar bizi? Ya siz yüzüstü düşeceksiniz ya biz!
Sayfa 209Kitabı okudu
Hayat Neden Bu Kadar Sıkıcı ? DiyenLere … “Bugün ne Yaptın ? “ Hiiiç Aynı işte ne olsun ! DiyenLere , anlatacak bir çok şeyi olması için … Şimdilerde insanlığın en büyük sorun bu … Hayatın sıkıcı , monoton olması dışarıya dahi çıkmak istememek , gün ışığı görmemek … Herşeyin aynı olması insanın canını sıkıyor elbet , bunaltıyor , depresyona
Atatürk'ün Adalet'i... Yaşlı kadın yatağından kalktı. Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu. 88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu. Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak
Hiç sıkıntım yok mu acaba? Var ki bi'dolu... Ama yüzdeyiz kişisel. Mutluyum, ama sıkıntılarımdan, coşkuyla, yorulmadan, uzun uzun söz edebilirim yine de. Anlatayım mı hepsini?... Hayat bana nasıl oyunlar ediyor, diyeyim mi bir bir?... Kısacası: Tam o bin küsür kilometre ötedeki kentten küçücük bir haber bekliyorum. Bu bekleyişi durmadan
Konuşmalar-s.25-26
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.