Sayın bayanlar baylar... basit sözcüklerle konuşalım gelin... ne ağdalı sözler olsun, ne özenti. Vezni bozalım, unutalım kafiyeyi. Kendimize bakalım serinkanlılıkla. Kimimiz cılız, kimimiz şişman. Çoğumuz yalancı. Hırsız ayrıca yoksullarımız da zenginlerimiz kadar kötü yürekli. Belki daha beter. Öyleyse paçavralara gizlenmeyin. Ya da bırakın, şatafatlı paçavralarımız korusun bizi... Kitaplardan edinilme bilgilere gelince ya da piyano temrinlerine ya da resim yapma tutkumuza. Ya da “çocukluk ne de saftır” görüşümüze. Koyunlara bakın bir! Bir de aşktaki vefaya. Köpeklere bakın bir! Bir de saçlarına ak düşmüşlerin erdemlerine! Kurşun saçanlara, oraya buraya bomba atanlara bakın bir. Bizim sinsice yaptıklarımızı açıkça yapıyor onlar. Unutmayın bir zorbanın yarı yarıya köle olduğunu. ... Hepimiz aynıyız aslında. Beni alalım şimdi de. Bakmayın bu karşı çıkışlara, kurban arayışlara, kafiye oturtuşumdan belli ki, ben de okumuş biriyim sizin gibi... Kendimize bakalım, bayanlar baylar!
Bre devrilesiceler! Petek petek ballarımız kime gidiyor? Tulum tulum peynirlerimiz kime gidiyor? Onca av kuşlarını furup kırıp kime yolluyoruz? Size gidiyor taze kuzular, mor lahanalar! Oturup cavırlarla yiyorsunuz! Ama siz hangi aşları pişirdiniz bunca yıldır yoksullara? Hangi kuşları kondurdunuz Kemal Paşa ölüp gittikten beri başımıza? Vergi dediniz, aldınız! Asker dediniz yoldunuz! Oy dediniz, sandık sandık verdik, ay deşilesiceler! Hacılar sizinle, hocalar sizinle! Kurullar, üyeler emrinizde! Kalemler, tüfekler emrinizde! Telsizler aynalar, dinleme cihazları emrinizde! Otoposlar, miniposlar size çalışır! Ha ne olurdu biraz da siz yoksullara çalışsanız? Kuruduk, kebap olduk kıraçlarda; ne olurdu bir arıkçık su vereydiniz? Alçalttık belimizi, bindikçe bindiniz. Her kahırlarınızı çektik, gık demedik. Bunlar da can mı, insan mı demediniz, ay kırılasıcalar! Kıtlıklar, kıranlar oldu; bir tutam un alıp 'Hani bizim köylerimiz, yoksullarımız?' diye çıkıp gelmediniz, ay devrilesiciler!..
"Bre devrilesiceler! Petek petek ballarımız kime gidiyor?
Tulum tulum peynirlerimiz kime gidiyor?
Onca av kuşlarını furup kırıp kime yolluyoruz? Size gidiyor taze kuzular, mor lahanalar!
Oturup cavırlarla yiyorsunuz!
Ama siz hangi aşları pişirdiniz bunca yıldır yoksullara?
Hangi kuşları kondurdunuz Kemal Paşa ölüp gittikten beri başımıza?
Vergi dediniz aldınız!
Asker dediniz yoldunuz!
Oy dediniz sandık sandık verdik ay deşilesiceler!
Hacılar sizinle, hocalar sizinle!
Kurullar; üyeler emrinizde!
Kalemler, tüfekler emrinizde!
Telsizler aynalar, dinleme cihazları emrinizde! Otoposlar, miniboslar size çalışır!
Ha ne olurdu biraz da siz yoksullara çalışsanız?
Kuruduk, kebap olduk kıraçlarda,
ne olurdu bir arıkçık su vereydiniz?
Alçalttık belimizi, bindikçe bindiniz.
Her kahırlarınızı çektik, gık demedik.
Bunlar da can mı, insan mı demediniz
ay kırılasıcalar!
Kıtlıklar, kıranlar oldu, bir tutam un alıp
"Hani bizim köylerimiz, yoksullarımız?"
diye çıkıp gelmediniz
..ay devrilesiciler!.."
Doğuştan Müslüman olmanın bu dünyada pek işe yaramadığını, sonradan din değiştirip Müslüman olmanın ne kadar makbule geçtiğini iyice anladım. Avrupa'da, Amerika'da, her nerde olursa olsun, geçim sıkıntısı çeken yoksul Hıristiyanlar memleketimize gelip de, “İslam dinini kabul ettik!" deseler, bizim yamalar içinde tek şalvarı olan yoksullarımız bile, yamalı tek şalvarlarını ayağından çıkartıp ona verir, yemez yedirirler. Nasıl olup da Hıristiyanların bizi büsbütün donsuz, pabuçsuz bırakmak için bunu düşünmediklerine şaşarım.
Bineyim gideyim bir miniposa da, sorup sual edeyim en büyük okumuşlara! Sorup sual edeyim bol maaşlı beylere: Bre devrilesiceler! Petek petek ballarımız kime gidiyor? Tulum tulum peynirlerimiz kime gidiyor? Onca av kuşlarını furup kırıp kime yolluyoruz? Size gidiyor taze kuzular, mor lahanalar! Oturup cavırlarla yiyorsunuz! Ama siz hangi aşları pişirdiniz bunca yıldır yoksullara? Hangi kuşları kondurdunuz Kemal Paşa ölüp gittikten beri başımıza? Vergi dediniz, aldınız! Asker dediniz, yoldunuz! Oy dediniz, sandık sandık verdik, ay deşilesiciler! Hacılar sizinle, hocalar sizinle! Kurullar, üyeler emrinizde! Kalemler, tüfekler emrinizde! Telsizler aynalar, dinleme cihazları emrinizde! Otoposlar, miniposlar size çalışır! Ha ne olurdu biraz da siz yoksullara çalışsanız? Kuruduk, kebap olduk kıraçlarda; ne olurdu bir arıkçık su vereydiniz? Alçalttık belimizi, bindikçe bindiniz. Her kahırlarınızı çektik, gık demedik. Bunlar da can mı, insan mı demediniz, ay kırılasıcalar! Kıtlıklar, kıranlar oldu; bir tutam un alıp, 'Hani bizim köylerimiz, yoksullarımız?' diye çıkıp gelmediniz, ay devrilesiceler!...
Gelsin yasalar, tutsun yakamdan! Neredeymiş şimdiyece olmaz olası yasalar? Neye gelip Dürü'yü kollamıyor kaç gündür hiçbiri? Bineyim gideyim bir miniposa da, sorup sual edeyim en büyük okumuşlara! Sorup sual edeyim bol maaşlı beylere: Bre devrilesiceler! Petek petek ballarımız kime gidiyor? Tulum tulum peynirlerimiz kime gidiyor? Onca av kuşlarını furup kırıp kime yolluyoruz? Size gidiyor taze kuzular, mor lahanalar! Oturup cavırlarla yiyorsunuz! Ama siz hangi aşları pişirdiniz bunca yıldır yoksullara? Hangi kuşları kondurdunuz Kemal Paşa ölüp gittikten beri başımıza? Vergi dediniz, aldınız! Asker dediniz yoldunuz! Oy dediniz, sandık sandık verdik, ay deşilesiceler! Hacılar sizinle, hocalar sizinle! Kurullar, üyeler emrinizde! Kalemler, tüfekler emrinizde! Telsizler aynalar, dinleme cihazları emrinizde! Otoposlar, miniposlar size çalışır! Ha ne olurdu biraz da siz yoksullara çalışsanız? Kuruduk, kebap olduk kıraçlarda; ne olurdu bir arıkçık su vereydiniz? Alçalttık belimizi, bindikçe bindiniz. Her kahırlarınızı çektik, gık demedik. Bunlar da can mı, insan mı demediniz, ay kırılasıcalar! Kıtlıklar, kıranlar oldu; bir tutam un alıp 'Hani bizim köylerimiz, yoksullarımız?' diye çıkıp gelmediniz, ay devrilesiciler!..
Vergi dediniz aldınız! Asker dediniz yoldunuz! Oy dediniz sandık sandık
verdik ay desilesiceler! Hacılar sizinle, hocalar sizinle! Kurullar;
üyeler emrinizde! Kalemler, tüfekler emrinizde! Telsizler aynalar, dinleme
cihazları emrinizde! Otoposlar, miniboslar size çalısır! Ha ne
olurdu biraz da siz yoksullara çalıssanız? Kuruduk, kebap olduk kıraçlarda,
ne olurdu bir arıkçık su vereydiniz? Alçalttık belimizi, bindikçe
bindiniz. Her kahırlarınızı çektik, gık demedik. Bunlar da can mı,
insan mı demediniz ay kırılasıcalar! Kıtlıklar, kıranlar oldu, bir tutam
un alıp, "Hani bizim köylerimiz, yoksullarımız?" diye çıkıp gelmediniz
ay devrilesiciler!.."
“Yoksullarımız da zenginlerimiz kadar kötü yürekli. Belki daha beter. Öyleyse paçavralara gizlenmeyin. Ya da bırakın, şatafatlı paçavralarımız korusun bizi.”
Sayın bayanlar baylar... basit sözcüklerle konuşalım gelin... ne ağdalı sözler olsun, ne özenti. Vezni bozalım, unutalım kafiyeyi. Kendimize bakalım serinkanlılıkla. Kimimiz cılız, kimimiz şişman. Çoğumuz yalancı. Hırsız ayrıca yoksullarımız da zenginlerimiz kadar kötü yürekli. Belki daha beter. Öyleyse paçavralara gizlenmeyin. Ya da bırakın, şatafatlı paçavralarımız korusun bizi... Kitaplardan edinilme bilgilere gelince ya da piyano temrinlerine ya da resim yapma tutkumuza. Ya da “çocukluk ne de saftır” görüşümüze. Koyunlara bakın bir! Bir de aşktaki vefaya. Köpeklere bakın bir! Bir de saçlarına ak düşmüşlerin erdemlerine! Kurşun saçanlara, oraya buraya bomba atanlara bakın bir. Bizim sinsice yaptıklarımızı açıkça yapıyor onlar. Unutmayın bir zorbanın yarı yarıya köle olduğunu. ... Hepimiz aynıyız aslında. Beni alalım şimdi de. Bakmayın bu karşı çıkışlara, kurban arayışlara, kafiye oturtuşumdan belli ki, ben de okumuş biriyim sizin gibi... Kendimize bakalım, bayanlar baylar!