“nihayet bavulum ve daktilomla otobüse bindim, daktiloyu kafama düşmemesi için üst rafın dibine yerleştirdim, bol içkili ve Fort Worth'lü bir kızılla hafif flört içeren bir yolculuk oldu. ben de Fort Worth'de indim, ama kızıl annesi ile yaşıyordu, bir oda tutmak zorunda kaldım ve bir genelevde tuttum yanlışlıkla, sabaha kadar bağırıp çağırıyorlardı: "HEY! kaç para verirsen ver ONU bana sokamazsın!" sürekli sifon sesi. açılıp çarpılan kapılar.”
Seyahat, alışveriş ya da gösteriş amacıyla yapılmadığı, yolculuk edilen ülkenin insanından ve kültüründen turistik kaygılar dışında kazanılmış görgü, bilgi olabildiği sürece insanı zenginleştiren, hoşgörüsünü, yaratıcı yanını, insanlığını artıran bir okuldur. Bu okulun yaşı yoktur. Kalp gözüyle, samimiyetle bakan kişi, kendininkine benzemeyen kültürlerin insanını, geleneğini anlamaya çalışır. Ve anlamak, sevgiye açılan ilk kapıdır.
Sayfa 20 - Remzi Kitabevi
Reklam
Aslında yaşamın da bir yolculuk olduğunu belki en iyi yolculukta anlıyoruz.
Sayfa 74 - Edebiyat Dergisi YayınlarıKitabı okudu
Çünkü mısralar sanıldığı gibi duyguların değil, yaşamış olmanın verimidir. Bir mısra yazabilmek için insan, birçok şehir görmeli, insanları, nesneleri görmeli, hayvanları tanımalı, kuşların nasıl uçtuğunu hissetmeli, küçük çiçeklerin sabahları açarken nasıl titreştiğini bilmeli. İnsan, bilinmeyen yerlerdeki yolları, beklenmedik rastlantıları ve uzun zamandır yaklaşmakta olduğunu sezdiği ayrılıkları düşünebilmeli, hâlâ anlaşılmamış çocukluk günlerini; sevindirici bir şey söylediklerinde anlamayıp kırdığımız anne babaları; o kadar çok, derin ve ağır değişimlerle garip, tuhaf başlayan çocukluk hastalıklarını; sessiz ve kapanık odalarda geçen günleri; deniz kıyısındaki sabahları; denizi, denizleri; yukarılarda çağıldayan, yıldızlarla uçuşan yolculuk gecelerini düşünebilmeli. Bütün bunları düşünebilmek de yetmez. Anılar da olmalı; birbirine benzemeyen birçok sevda gecesinden, doğuran kadınların çığlıklarından, içlerine kapanık, hafif, solgun, uyuyan loğusalardan gelme anılarımız da olmalı. Hem sonra ölenlerin yanında bulunmalı; odalarda, ölülerin başucunda oturmuş olmalı. Bu da yetmez, anılar da yetmez. Çoksa anılar, onları unutabilmeli, sonra da dönüp gelmelerini beklemekten yana büyük sabır göstermeli. Çünkü anılarla da bitmez. Onlar ancak içimizde kan, bizde bakış ve davranış oldukları, isimsizleştikleri, artık bizden ayırt edilemedikleri zaman, işte ancak o zaman, çok seyrek bir saatte, bir mısraın ilk kelimesi, anıların arasından, anılardan çıkıverir.
Sayfa 21
Terminalde bir saat kadar oturup New Orleans otobüsünü bekledim, adamı öldürmüş muydum acaba? nihayet bavulum ve daktilomla otobüse bindim, daktiloyu kafama düşmemesi için üst rafın dibine yerleştirdim, bol içkili ve Fort Worth'lü bir kızılla hafif flört içeren bir yolculuk oldu. ben de Fort Worth'de indim, ama kızıl annesi ile yaşıyordu, bir oda tutmak zorunda kaldım ve bir genelevde tuttum yanlışlıkla, sabaha kadar bağırıp çağırıyorlardı: "Hey! kaç para verirsen ver Onu bana sokamazsın!" sürekli sifon sesi. açılıp çarpılan kapılar. kızıl hatun masum görünümlü hoş bir şeydi, daha iyi birini ha-kediyordu. neyse, donuna giremeden kasabadan ayrıldım, sonunda New Orleans'e vardım. ama Elf. Elf'i hatırladınız mı: odamda dövüştüğüm adam. savaşta makineli tüfek ateşine yakalanıp öldü. son nefesini vermeden önce uzun zaman yatakta can çekişmiş, 3-4 hafta, ve gariptir, bana "orospu çocuğunun tekinin parmağını makineli tüfeğin tetiğine koyup beni ikiye böldüğünü farzet?" diye sormuştu. "o zaman senin hatan." "senin lanet bir makineli tüfek tarafından ikiye bölünmeyeceğini biliyorum." "son derece yerinde bir tespit, Sam Amca'nın makineli tüfeklerinden biri ancak." "yeme beni! ülkeni sevdiğini biliyorum, gözlerinde görebiliyorum! sevgi, gerçek sevgi! vatan sevgisi!" işte bu yüzden çakmıştım ilk yumruğu. hikayenin gerisini biliyorsunuz. New Orleans'e vardığımda genelev olmadığından emin olduğum bir yerde bir oda tuttum, her ne kadar bütün kent genelevinden farksızdıysa da.
Her Altıkırkbeş okurunun bildiği gibi, eğer bir kürenin üzerinde yaşıyorsanız yolculuk üzerine çok fazla bir şey söylenemez. Belki de söylenebilecek tek şey -ki çoğunlukla en uzun yolculuklar tek bir adımdan ibarettir- attığınız her adımın sizi çıktığınız noktaya bir adım daha yaklaştırmaktan öteye gidemeyeceğidir. Yolun kaçınılmaz olarak soyut bir kavrama dönüştüğü bu anda onu anlamlı kılan tek şey, ulaşmakla ilgili her türlü düşünceden yolcuyu kurtarmak olabilir ki bu sonsuz küçülme soyut haline denk gelir ve genellikle ağır gelir.
Sayfa 23 - AltıkırkbeşKitabı okudu
Reklam
Her yolculuk, başlayacak olana dair endişenin bittiği yerde biter.
Sayfa 28 - AltıkırkbeşKitabı okudu
Uzunluk ölçüsü olan bir "verst"in bir kilometre altmış yedi metre olduğunu, Güney Kafkasya'daki hükümetlerin göçebe halkının, on beş bin nüfuslu Kalmuklardan, asılları Müslüman olan sekiz bin nüfuslu Kırgızlardan, on bir bin nüfuslu Kundrof Tatarlarından, on iki bin nüfuslu Sartof Tatarlarından, sekiz bin beş yüz nüfuslu Nogaislerden ve dört bine yakın nüfuslu Türkmenlerden oluştuğunu bilmelisiniz.
Sayfa 3 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Dünyanın beş kıtasında düşünceleri belirtmeye yarayan binlerce kelimeyi ve kuralı bilmesini bir gazete yazarından istemek haksızlık olur.
Sayfa 5 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Alman bombası, çok iyi hesaplanmış bir eğri çiziyor ve hayırsever bir yolcunun açık tuttuğu kapıdan girerek bize bitişik kompartımanın içine düşüyor.
Sayfa 11 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Resim