Hayat ve kendimiz
İnsanoğlu ne kadar aciz değil mi? Hayatın ona verdiği acılara tepki olarak kendini soyutlamaya çalışıyor. Bu seni ne kadar korur ki. Bu şekild3 sadece kaçmış olursun ve yeni bir olumsuzlukla karşılaştığın da bu kendine acımana sebep olur. Ben o kadar çabaladım da yine neden beni buldu dersin. Oysa mevlana ne güzel söylemiş 'hamdım, piştim,
112 syf.
·
Not rated
·
Liked
Kapak yazısının bile masalımsı dokunuşuyla beni kendine hayran bırakan ve beklentimi boşa çıkarmayan Deniz Kabuğunun Şarkısı öykü kitabını çok beğenerek okudum, tavsiyemdir. "Deniz kabuğundan kıskanıyordu adam kadını. Çakıl taşına sevdalanmıştı dev ve bahçe makasından kaçmaktaydı kız. Mazlum güzelin tek dileği vardı. Kurbağanın ise tek derdi prens olmaktı. Kırık bir hikayenin son şahidiydi eski lambanın cini ve gidenler geri geldiğinde ancak dinerdi bütün acılar. Hayaletlere asla güven olmazdı. Öte yandan Zümrüdüanka'nın külündeydi derdin devası ve anılar denizinde incili tarak gibiydi aşk. Oysaki çalıntı kalpten medet ummaktaydı prenses. Belki hayal ettiğimiz kadar gerçek, hayat. Belki gerçeklerde saklı imkansız tüm hayaller. Herkes aynı hayale sahip olabilir ve kimse aynı hayali kuramaz ama bütün hayaller paylaşılabilir... Bu eşsiz öykü deryasında kaybolmak duygusu başka bir güzeldi. Yürekleri okşayan,yorgun zihinlere durgunluk veren,bu masal tadında öyküleri bir an dinginlik hissiyatı arayışında olan herkese tavsiye ederim...
Deniz Kabuğunun Şarkısı
Deniz Kabuğunun ŞarkısıÖzlem Pekcan · Darlion Yayınevi · 202325 okunma
Reklam
. Yalnızken, tamamen işsizken bile yorgun hissetmenin ne olduğunu asla bilemedim; hayal gücüm her boşluğu dolduruyor ve tek başına beni meşgul etmeye yetiyor. ...
Kapımın eşiği, gözümün bakışı, son ruhsal tatil, duruşum, bozuluşumsun… Pazarlık etmem… Markette yoksun… Reklamın yok! Gerçekten… Güzelsin… ———————— En elde edilmemiş şiirdin sen. Kuşluk vakti yazılanlardan… Bıkkın bir rahibin, bir sabah, yorgun bir vezirin akşamın alacakaranlığında muhtemelen yazacağı… Masadan doymadan kalkmış gibi
“Şimdi bulabildiğim tüm soru cümlelerini üst üste yığıp, bulabildiğim en merhametli cevabın dizlerine yaslamak istiyorum başımı. Bulabildiğim en müşfik cümlenin önünde bir an olsun düşünmeksizin iyiden iyiye bitik, yorgun vücudumu yere bırakmak istiyorum. Uzanmak ve hangi günahtan kalma olduğunu kestiremediğim acıların yorgunluğunu bir parça olsun üzerimden atmak istiyorum. Uyumalıyım. Hayatımın parçalarını nasıl bir araya getirebileceğim konusunda en küçük bir fikrim bile yok. Nerden başlamalı ki? Başı ve sonu iç içe geçmiş bir hikayede ortaya çıkacağı anı karıştırmış bir kahraman gibiyim. Nerede ortaya çıksam yanlış karedeyim. Kalbimden neler geçtiğini, kafamda biriktirdiklerimi, tasarladığım her şeyi bildiğini düşünüyorum. En azından tüm bunları hissettiğini. Belki de böyle bir beklenti benimkisi. Çünkü bunları sana asla söylemeyeceğim. Asla söyleyemeyeceğim. Oysa o kadar dilimin ucundalar ki… Rüzgar esse düşecekmiş gibi, gözlerime baksan, giderken başını bir kez geriye çevirsen, ağzımdan dökülüverecek kadar dilimin ucunda. Uzunca susuşlarım, ağzımı bile açmadan öylece kalakalıp, bakışlarımı kaçırışım hep bundan. Burada hava her geçen gün biraz daha soğuyor. Zaman diyorum, biraz daha zaman. Dilimin ucundaki kelimeler bu kış da donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler. Biraz zaman diyorum. Kalbimin bir yanı sıcak kalabilirse bu kış, bir delilik daha yapacağım. Ne bir portakal bahçesinde dolaştım ne de bir posta treninde yolculuk ettim. Çiçekler bir açmaya görsün, bir çılgınlık yapıp hatır için öleceğim… Aslında seni çok özledim… Tarık Tufan
Doğrusunu söylemek gerekirse, insanı bir tüy kadar hafifleten bu yolculukların sonunda ben her defasında çok, ama çok yoruluyordum. Yorulunca da, odanın içini dolduran onca sese rağmen, gece yarısına doğru gözlerim yavaş yavaş küçülmeye başlıyordu. Bana, şayet radyoyu kapatıp uyuyacak olursam, dünya hiç beklenmedik bir şekilde birdenbire duracakmış gibi geliyordu işte o zaman. Hatta, durduktan sonra artık ne yapılırsa yapılsın bir daha asla dönmeyecekmiş, o dönmeyince de, bu dönüşe bağlı olan her şey yok olup gidecekmiş gibi geliyordu. Bu yüzden, ben de her gece korkumdan sabaha kadar açık tutuyordum radyoyu, arada bir uykumun içine sızan sesini belli belirsiz duyuyor, duydukça da, işte, şükürler olsun dünya hâlâ dönüyor, diye düşünüyordum. Ben yattığım yerde böyle düşünürken, hoparlörden yayılan ses ılık bir yorgan gibi sadece gövdemi değil. giderek ruhumu da örtüyordu sanki. Ardından, aklıma kadar uzanıp düşüncelerimi de örtüyordu. Böylece, ortalıkta yankılanan al yanaklı şarkılarla bol dumanlı türkülerin içine adamakıllı gömülüyordum artık ben ve bütün gece onların sıcaklığında onlarla birlikte uyuyordum
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.