Benzemez insan dostlarıma/ Ağaçlar gölgesini esirgemez/ Güneş köpeğimden daha sadık/ Dizlerime sıçrar ellerimi ısıtır/ Karşılık beklemeden/ Hele kuşlar/ Avcılara bile kin beslemezler.”
Oktay Rıfat'ın “Gün Sonu Konuşması” şiiri böyle biter. Mahsusmahal için aklımda harfler, kâğıda, dünyaya, insana her baktığımda, bu dizeler sözden önce halkalandı
Hayat Neden Bu Kadar Sıkıcı ?
DiyenLere …
“Bugün ne Yaptın ? “ Hiiiç Aynı işte ne olsun ! DiyenLere , anlatacak bir çok şeyi olması için …
Şimdilerde insanlığın en büyük sorun bu … Hayatın sıkıcı , monoton olması dışarıya dahi çıkmak istememek , gün ışığı görmemek … Herşeyin aynı olması insanın canını sıkıyor elbet , bunaltıyor , depresyona
"Yüreğim uyuyan dalgalar gibi durgun
Kafam tam anlamında bir kaçak
Ben kimselerin anmadığı adam
Yüz yıl yaşamış gibi yorgun
Daha dün doğmuş gibi çocuk"
Ben deliyim…
Yorgun ve yalnızım kaldırımlara misafirim…
Gecenin gözleri üzerimde.
Denizin ortasında küçük bir
adayım, yüzme bilmem…
Yüreğimi bir yere bırakmışım, bıraktığım yerden çok uzaklardayım. Kapıları kapatmışım üstüme,
sürgüleri beynime çekmişim.
Hey
sabreden derviş banada sabretmeyi öğretsene.
Ben deliyim, ama çok şey bilirim.
Renkler ve
Ölüm Öğütleyenler Hakkında
Ölüm öğütleyenler vardır.Dünya , hayattan çekilmelerini önerdiğimiz böyleleriyle doludur.İşte böyle gereksiz insanlarla doludur dünya.Bu fazlalar yüzünden hayat bozulmuştur.Bunları "sonsuz hayat" sözleriyle kandırıp bu dünyadan ayırmak gerek.
Ölüm öğütleyenlere sarı veya kara diyorlar.Fakat ben onları size
"Bir zamanlar bir çocuk vardı.” diye başladı Jace.
Clary hemen araya girdi. “Bir Gölge Avcısı mı?”
“Elbette.” Jace’in sesinde bir an için bilgiç bir neşe tınısı belirdi, fakat hemen sonra kayboldu. “Çocuk altı yaşındayken babası ona eğitmesi için bir şahin verdi. ‘Şahinler yırtıcıdır, öldüren kuşlardır,’ dedi babası, ‘onlar gökyüzünün
DERS ALINMASI GEREKEN HARİKA BİR HİKAYE DAHA
Çocuklarınızla Konuşun
Bir gün susmayı öğrendim..Öyle bir sustum ki,belki sonsuza kadar susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı.Babam akşamları eve yorgun dönerdi.Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim.Daha o kapıdan girer girmez boynuna
Burada olduğum sürece başıma kötü hiçbir şey gelmedi gelmez de biliyorum. Burada güvendeyim. Çocukluğuma dair bütün anıları barındıran ev. Küçük odası buz gibi, televizyonları cızırtılı, tuvaletleri alaturka, dikiş makinesi Singer marka, yemekleri lezzetli, taptığım çocuk kitapları, hepsini de dedem almış. Her şey değişti ama bu ev o kadar ez değişikliğe uğradı ki. Makas 18 yıldır dikiş makinesinin altında gizli, çikolatalar büfenin orta üst dolabında, sağdan ikinci dolapta terlikler. Küçücük bi babaanne evi, bizim evimizden bile küçük. Ama bana o iki oda bi salon hala en ferah, en aydınlık, en huzurlu mekan. Ben büyüdüm artık kafamda kırk tilki, kırkının da kuyruğu birbirine dolanmış, ayıramıyorum. Kendimle pek iyi anlaşamıyorum, çok gıcık kararsız kendine güvensiz buluyorum aynadaki kızı, ne istediğini de bilmiyor deli ediyor beni. Ama ne zaman bu eve gelsem istediğim kadar şımarabilirim. Kimsenin beni sevmediğinden emin olduğum anlarda sabun kokulu o yorgun bedene sarılıp mutlu olabilirim. Çok sıkılırsam da balkona çıkarım yeter bana. O insan dolu ışıklı yol en güzel yeridir dünyanın. Beni ilgilendiren bütin kötü şeyler buradan çok uzakta. Burası nefes alma yeri..İçerde de beni bekleyen gülen iki göz.
Demir kapı kapalı değilse tabii=)
Sütlü Kahve (kızım)
GÖÇ
Göç oldu bir acıdan öbür acıya
oysa sağrısı kurumamıştı atımızın
daha dün sürüp gelmiştik buralara
bugün göründü yine yolların ucu
Devrildi kıl çadırlar seher vakti