Yorum

Mustafa Deniz Çakır isimli okurun asıl gönderisini gör
Hildegard okurunun profil resmi
Katılmakla birlikte bana çağrıştırdığı alıntı: "Hayvanların, sabırlı hayvanların, ineklerin, koyunların, elimize verilmiş ve elimizden kurtulamayacak bütün hayvanların bize asla başkaldıramayacak olması beni incitiyor. İsyanın, bir mezbahada nasıl patlak verdiğini ve oradan nasıl bir şehrin tamamına yayıldığını; erkeklerin, kadınların, çocukların ve yaşlıların nasıl acımasızca ölümüne çiğnendiğini; hayvanların nasıl sokakları ve taşıtları ele geçirdiğini, kapıları kırıp nasıl öfkeyle binaların en üst katlarına kadar koştuklarını, nasıl metro vagonlarının binlerce gözü dönmüş öküzün ayakları altında ezildiğini ve koyunların birden sivri dişlerle bizi parçaladıklarını kafamda kuruyorum. Boğa güreşçisi denen "kahramanları" ve kana susamış arenanın tamamını perişan halde kaçmaya zorlayacak tek bir boğa da içimin ferahlaması için yeterdi. Ama daha "değersiz", uysal kurbanların, ineklerin taarruzunu tercih ederim. Bunun asla olmayacağını, onların, tam da onların önünde asla titremeyeceğimizi kabullenmek istemiyorum." Canetti, E. (2011). Hayvanlar Üzerine. İstanbul: Sel Yayınları (s.32)
Mustafa Deniz Çakır okurunun profil resmi
Esasında başkaldıramayacak ve bilinçsiz kertede olan hayvanların kendisine karşı birkaç kez yapılmış kötü bir davranışa karşı tepki gösterdiğine çok kez şahit oluruz. Bilinçsiz olmasına karşın bile bir hayvanı bir çok kez aldatamazsınız ya da ona kötü davranamazsınız. Çünkü hayvan bile bir yerden sonra pençesi ile, dişleri ile yani kendi varlığını koruması için kendisinde vücut bulmuş silahını kullanmaktan çekinmez. Oysa insanlar defalarca kez aldatılmasına, acı çektirilmesine karşın herhangi bir karşı etki de bulunmaz. Bulunanlar elbette vardır ancak onlar da azınlıktadır.. Konuyla bağlantısı olduğunu düşündüğüm alıntıyı da aşağıya bırakıyorum: #86590117
kapitalist okurunun profil resmi
"Hayvanların insan sömürüsü ve kontrolüne karşı isyan ettiğine dair giderek artan kanıtların ışığında, hümanistler ve solcular utanç duymadan artık niyet, isyan, otonomi ve özgürlük söylemlerini sadece insanlarla kısıtlı tutarak, hayvanları nesne statüsüne indirgemeye devam edemezler. Aristo yanlış biliyordu: politik hayvanlar sadece insanlar değil. Buna ek olarak, “hayvanları savunanlar” ahlâki ilerleme ve hayvan etiğine yönelik paradigma kaymasının sadece kendi kampanyaları sonucunda meydana gelmediğini öğrenince kendi tarihsel önyargılarını ve tür ayrımcısı saptırmaları üzerine yeniden düşünmek zorunda kalacaklar. İlerici değişimler, hayvanların kendilerini esir eden insanlara baş kaldırması ve insan toplumunda onların direnişinin sebep olduğu, çoğalan bir farkındalık ile elele meydana getiriliyor. Ne yazık ki, her ne kadar kendilerini özgürleştirme mücadeleleri bütün dünyada-sirklerde, hayvanat bahçelerinde ve diğer sömürü kurumlarında- hem kronik hem de göz kamaştırıcı olarak ortaya konduysa da, hayvanların insanın üstün oluşuna meydan okumaları aydın ve militan insan sektörlerinin organize radikal politikaları olmadan bir devrime dönüşemez. Hayvan türlerinin kaderi, insanlar kendi hayvanlıklarını şiddet dolu meyillerle yense ya da yenemese de, küresel kapitalizmin herşeyi yok eden makinelerini ve hiyerarşik tahakküm sistemlerini insanların ortadan kaldırıp kaldıramadığına bakmadan devam ediyor. Ancak bu hiç bir şekilde hayvanları savunma hareketinin her yanına sinmiş bulunan, insanların “sesi olmayanların sesi” olduğunu iddia ettiği türden kibirli, tür ayrımcısı ve tepeden bakan haklı bir gerekçe değil. Hayvanlar kendilerini insan mahkemelerinde temsil edemez, medyayla konuşamaz, yaşadıkları mücadele ve acıları anlatamazlar. Kendilerini küresel kapitalizmin gulaglarından, hapisanelerinden ve toplama kamplarından kurtaramazlar. Ancak kendi adlarına konuşuyorlar, bir çok şekilde bizimle bağlantı kurup duygularını açığa vuruyorlar; bize acı çektiklerini, mutsuz olduklarını ve baskı altında olduklarını söylüyorlar;iş yavaşlatmaktan itaatsizliğe ve öldürmeye kadar, bir çok şekilde direndiklerini, başkaldırdıklarını, isyan ettiklerini söylüyorlar. Bir çok durumda, tekil olarak, kendilerini avcı ve katillere karşı savunacak kapasiteleri mevcut, ama kitlesel bir şekilde insan Reich’ına karşı bir arada durmaya, onun işgalci ordularına, öldüren ve yok eden güçlü teknolojilerine, her yerde her zaman bulunmasına- var olmasına; fabrika çiftliklerinden, mezbahalardan, balina avcılığı operasyonlarından ve balıkçılıktan kaynaklanan kitlesel ölümlerini gerçekleştiren güçlü cellatları, zengin ya da yoksul bu gezegenin her yanına çekirge gibi yayılmış olup öldürmek için yaşayan ve yaşamak için öldüren yaklaşık 7 milyar insana karşı yapabilecekleri başka hiç birşey yok." Dr. Steve Best hayvanozgurlugucevirileri.com/2011/02/26/hayv...
Mustafa Deniz Çakır okurunun profil resmi
Hayvanların insan sömürüsüne tabi olması da yine üretim ilişkileri sorunudur. Marks ve Engels kendi bilimsel ve politik çalışmalarında her ne kadar sadece insana özgü gelişmeyi amaç edinmiş olsalar da, onların uğruna mücadele ettikleri ve günümüze miras bıraktıkları idealleri, insana bu dünyayı değiştirme misyonunu yüklemiştir. İnsan bu dünyayı değiştirirken bunu sadece kendi kişisel ve toplumsal çıkarı için yapmayacak. Bugün herhangi bir yerde bir siyanür çalışması olması veyahut ağaçların katledilmesi söz konusu olduğunda buna karşı mücadeleyi büyük çoğunlukta o coğrafyanın devrimcileri başlatır. Çünkü devrimcilerin esas amacı bu dünyayı sadece insanlar açısından değil, hayvanlar açısından da daha yaşanılır hale getirmektir. Günümüz kapitalist toplumunda hayvan sömürüsü tıpkı işçinin artı değer sömürüsüne maruz kalması ile hemen hemen aynı şeyi ifade ediyor. O bakımdan insan kendi toplumsal kurtuluşunu başardığı vakit; hem doğaya hemde hayvanlara da ışık olabilecek koşulları bulabilecektir..
Yorum yapabilmek için giriş yapmanız gerekmektedir.