Merhabalar Mustafa Hocam. Öncelikle fazlasıyla ilgi gören konuları içeren bu güzel incelemeyi kaleme alarak düşüncelerinizi bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederim. Müsaadenizle ben de incelemeye dair bir iki düşüncemi paylaşmak isterim.
Her ne kadar Fromm, ölüm farkındalığının insanı yaşamdan kopuk bit yabancıya dönüştürdüğünü ileri sürse de bu farkındalığın aynı şekilde aksi yönde bir etki yaratabileceğini de ekleyerek bu savı genişletebiliriz bence. Nitekim çevremizde, dünyaya kazık çakacakmış gibi yaşayan pek çok insanın varlığına şahitlik ediyoruz. Aynı zamanda Freud da ölüm itkisinin (Thanatos) yanı sıra yaşam içgüdüsü (Eros) kavramını ortaya atarak ölüm farkındalığına sahip olan insanın buna mukabil yaşama, içgüdüsel bir biçimde tutunuşunu ifade ediyor. Özetle, insana ölüm hilgisinin bahşedilmiş olması onu bir yandan yabancılaştırırken òte yandan yaşama sıkı sıkı sarılmasını sağlıyor. Sağlıklı bir yaşam için aslolan, bu kopuş ve tutunuş arasındaki dengeyi kurabilmektir.
Yazarin iki temel eğilimimizden biri olduğunu ileri sürdüğü ölümseverlik üzerine ortaya attığı görüşler ilgi çekici. Bilhassa ölümseverlik duygusunun -diğer pek çok şey gibi- çocuğa ebeveynlerinden miras kalması çarpıcı olmakla birlikte haklılık taşıyan bir tespit.
İncelemenin bu kısmında Kabil için kullanılan 'hiçbir suçu olmadığı halde ailesi tarafından sevilmeyen' nitelemesinin de pek yerinde olmadığını ayrıca belirtmek isterim.. :)
Kaleminize sağlık, bizlere kaliteli bir zihin egzersizi yaptırdınız :)
Gizlerle dolu benlik keşfimize katkı sunan kitaplarda buluşmak üzere selam ve saygı ile..