İşte o aynılık karşıtlığı içten içe heyecanlandırıyor insanı. İster havva'dan, ister lilith'den, isterse şeytandan deyin içimizde bir yerlerde farklı olma arzusu, ya da daha küçük bir şey, bir sinir belki hep var. Doğaya, düzene belki de sadece otoriteye karşı küçük kaçamaklarımızda o sinir gerilip serotonin gönderiyor belki beynimize (tamamen sallıyorum tabii, evde denemeyin:) O zamanın karabalıkları belki de bu hissin bağımlıları. Sonu zaten belli olan bu yolculukta olabilecek her şeyi yaşamak istiyorlar ne pahasına olursa olsun. Bizim görebildiğimiz bir kaç kişi başaranlar, ne yazık ki büyük bir çoğunluk ya eriyip gidiyor sonunda dalgaların içinde ya da yok ediliyor. Ben de sorayım o zaman, ne yapacağız? O silinen güruhun içinde olan pahasına vaz mı geçeceğiz her şeyden, yoksa günlük dozumuza razı gelip, günümüz toplumunun izin verdiği kadar mı yaşayacağız farklılığımızı?
Bilemiyorum, benim tek istediğim korumacılık batağına kapılmadan tamamlayabilmek bu yolculuğu. Önümüzdeki maçlara bakacağız galiba sadece:)