Esasen varoluşsal problemler sebep depresyon ise sonuçtur. Sen yazana kadar varoluşsal problemlerin varoluşsal depresyon olarak ifade edildiğini görmemiştim, tam bir şeyler yazıyordum ki yine de bir bakayım dedim ve varoluşsal depresyon başlığı altında bir çok şey yazıldığını gördüm ki bunun inanılmaz bir akıl tutulması ve galatı meşhur olduğunu düşünüyorum. Bu mesele o kadar çeşitli şekillerde ifade edilmiş ki mantık, kavram ve usa dair az da bir görgüye sahip olan bir kişi ortada kriz denircesine bir kavram kargaşasının olduğunu görür. "Varoluşsal kaygı, bunalım, depresyon, sancı, kriz" tek bir şeyin bunca farklı kavram ile ifade edilmesi meseleye ilişkin altı doldurulmuş bir kavramsal çerçevenin olmadığını gösteriyor. Zira başta dediğim gibi varoluşsal problemler rasyonalitenin konusudur, varoluşa ilişkin bir düşünsel faaliyettir. İşte "ben kimim, neyim, neden varım, nereden geliyorum, nere giriyorum" gibi sorular varoluşçu felsefenin konusudur. Nasıl kelam ve İslam felsefesinde sıfatlar, subuti sıfatlar konusu/problemi rasyonal bir tartışma konusu ise yukarıdaki sorulara cevap aramak da varoluşçu felsefenin meseleleri/problemlerdir. Depresyon dediğimiz kavram ise bir duygu durum bozukluğu ve tıbbi bir hastalıktır. Yine tekraren başta ifade ettiğim gibi varoluşsal problemler sebep depresyon ise sonuçtur bu durumda. Dolayısıyla ben aşka ilişkin onun varlığını reddedenlerin rasyonal bir faaliyet içerisinde olmalarından ziyade muhtemelen aşka ilişkin bir yoksunluk yahut bir problem yaşamış kişiler olabileceklerine düşünüyorum. Zira aksi takdirde de aşkın varlığını rasyonal bir çerçevede inkar etmek de bir ahmaklık olacaktır. Böyle ahmakça bir tutumu da, bir noktada rasyonal bir düşünme faaliyetinin konusu olan varoluşsal problemlere ilişkin sorun yaşayan kişilere nispet etmek dediğim gibi o kişilere bir övgü olur.