3 Kasım yaklaşıyor... Bu tarihten önce seninle geçirdiğimiz günler aklıma geliyor. Pek vakit geçiremedik ama vardın, sen yaşıyordun
Bilmiyorum her gün acı çekmendense böylesi daha mı iyi oldu...?
Seni özlüyorum. Her geçen gün seni istiyorum.
Düşünüyorum da sen benim için her şeyden, kendimden bile, daha değerliymişsin benim için. Bunu sen yaşarken anlayamamışım. Keşke Anlasaydı. Zamanı geri alamayız, o günleri tekrar yaşayamayız ama üzülüyorum işte.
Ne olurdu biraz daha sarılsam sana? Biraz daha konuşsak, yanında biraz daha ağlasam? Şimdi ağlarken yanımda hep seni istiyorum, gülünce sol yanağında çıkan gamzeni arıyor gözlerim... Bunun kıymetini seni kaybedince anladığım için bir daha doluyor gözlerim.
Neydi? Düğünde erkeklerin yanında oturmuştum elbisemle o kadar kızmıştın ki bana o gün sana çok sinirlendim ama o kızışın bile çok güzeldi. Hani kızdığında kahverengi gözlerin kısılıyordu ya, heh biraz daha baksaydım onlara.
Uzungöle gittiğimizde annemler camiide biraz daha kalsaydı, biz beraber daha uzun süre kalsaydık.
O koltukta biraz daha otursaydın, konuşsaydık.
Bir de gidişin... Hiç gözümün önünden gitmiyor. Ağlamak istiyordum üzülürsün diye susuyordum. Sarılmak istiyordum korkuyordum. Günden güne gözümün önünde kötüleşmen ve her gün daha da acı çekmen benim de canımı yakıyordu. Ama en acısı neydi abi biliyor musun? Elimden hiçbir şey gelmemesi, çaresizlik.
Şey var ya, ya tabutta omuzlar üzerinde taşındığın an. Hissettin mi içimdeki o duyguyu? Ya da duydun mu hıçkırıklarımı? Nefesimin kesildiğini, yutkunamadığımı ve uzun süre kendime gelemediğimi...
Annemin bana o haberi verdiği an var ya;
Bir an donup kalırsın ya, sesler kesilir, görüntü kaybolur, hayatın sana koyduğu en ağır tokadı yersin.
Sonra ağzından bir ümitle şu soru çıkar, şaka mı? Olmadığını bilirsin ama umut işte
Ve cevabı duyduktan sonra, duyacağın tek ses hıçkırıkların olur...