Platon’un paradigmasından baktığımızda durum tam da sizin anlattığınız gibi görünüyor. Ancak rhapsod’u karikatürize etmenize izin vermeyeceğim sanırım Karşı tarafta akılla ulaşılan bir sonuç uyandırmak kadar, duygu uyandırmak da yabana atılmayacak bir maharet. Burada Platon’un değer yargıları ve ölçütleri üzerinden değerlendirdiğimizde rhapsod ister istemez komik duruma düşüyor, bu durum aklıma Kuhn’u getirdi:
“Rakip siyasi kurumlar arasında yapılan seçim gibi, rakip paradigmalar arasındaki de aslında birbirine tamamen zıt toplumsal yaşam tarzları arasında yapılacak bir tercihtir. Böyle olduğu için de, söz konusu tercih yalnızca olağan bilime özgü değer yargıları tarafından belirlenemez. Çünkü bu değerler zaten üzerinde mücadele yapılan paradigmaya bağlıdır. Paradigmalar, paradigma seçimi üzerine bir tartışmaya girdikleri zaman, ister istemez döngüsel bir rol oynarlar. Her kesim, kendi paradigmasını savunmak için gene kendi paradigmasını kullanmak durumundadır.”
Duruma rhapsod’un paradigmasından bakıldığında belki de Sokrates, kuru kuruya konuşan, duygusuz ve ruhsuz bir adam olup çıkıverir veya ilham almaktan ve ilham vermekten yoksun bir avare… Kant geliyor bir yandan da aklıma, Saf Aklın Eleştirisi’nde biraz etkileyici ve incelikli bir dilden yoksun olmaktan dem vuruyordu sanırım. Platon’un buradaki asıl yanılgısını bu olarak görüyorum, metre ile kütle ölçmeye; akıl ile duygu tartmaya çalışıyor.
Paradigma değiştirince ben de savruldum, Sofistlerle aynı safa düştüm sanırım ama halimden memnunum. Bu konuşmaların güzel yanı da bu.