En azından Mevlana'nın kabak hikayesi gibi bir hikaye anlatmamış bildiğim kadarıyla, o da bir şeydir. Açıkçası ben oldum olası tasavvufu da sevmem. Aşırı mistik öğe içeriyor, daha önemlisi bu dünyayı kötü, uzaklaşilmasi yani kurtulunmasi gerekilen bir mekan olarak görüyor; çileci ideali olumluyor, ne varsa Allah'tan, o ne dilerse odur üzerine bina olunan kaderci, teslimiyetci bir anlayış dizayn ediyor. Bunlardan da önemlisi tek bir kişiye; Şeyh olur pir olur ya da başka bir isim olur, mutlak koşulsuz itaati temele alıyor. Tasavvuf konusunda neredeyse herkesin saygısını gören ve Seyhul Ekber denilen İbni Arabi bu olguyu bizzat işlemiş birisi. Bu nedenlerden dolayı oldum olası sevmem tasavvufu. :) Tabiki, Tolstoy'u tanımadan dediğin yönde eleştiri ağır kaçar lakin kendi açımdan yeterince Tolstoy'u tanıyorum. Bu kitap özelinde de bence sırlar dünyası atmosferi hakim diyebilirim. Ayrıca kişi Tolstoy'u tanımadan da salt eserden yola çıkarak benzer eleştiri de yapabilir, aslında bu da normaldir. :) Tolstoy zaten büyük eserleri de dahil en az bir iki karakterini kitap sonunda mutlaka imana getirir. Bu açıdan aslında bizim Kara Murat filmlerindeki film başı beş on kişiyi Müslüman yapan Kara Murat'imizin Hristiyan versiyonu gibidir Tolstoy :)