"Tanıma denilen şey, tabii ki sınırlı. Kendime göre tanıdım, bir roman dünyası yapmak için tanıdım. Ama birisinin derdini dinlemek, insanı tanımak değildir. Onu anlamak da değildir. Size anlattığı derdi nakledebilirim ben. Kitabım da bu soruları soruyor. Daha iyi konumda olanlar, nispeten mutlu olanlar, mutsuz olanları ya da zor durumda olanları (aşk acısı da olabilir, yoksulluk acısı da olabilir) ne kadar anlayabilir, ne kadar kendimizi bir başkasının yerine koyabiliriz? Bu sorunlar da, bunu da tartıştım kitapta."
"Buradaki insanlara mikrofonumu tuttum. Hepsi bana hikayelerini anlattılar. Dertlerini anlattılar. Ama hepsi Kars’ın işsizliği, hayvancılığın bitmesi, kredilerin verilmemesi, kömür fiyatları, sınır kapısının kapalı olması... Bütün bunları anlattılar. Sonra hepsi bana, “Eee, Orhan Bey sen bizi dinledin, dinledin. Sen ne yazacaksın” diye sordular. Ben de dedim ki onlara “siz bana ne anlattıysanız ben de onları yazacağım. ” Onlar da bana kızdı “Haaaa, sakın anlatma onları, bizi iyi göster” dediler!. Ama siz bana bunları anlattınız!. Kitapta Kars’ı veya Türkiye’yi anlattım."
Kitap sonrası bu röportaj tam isabet oldu. Kaydetmiştim :)
Türkiye nasıl bir ülke diye soranlar bu kitabı okusa yeter herhalde. Türkiye özeti bir kitap.