O kadar çok soru vardı ki, bunlar artık takatimin yettiğince yazdıklarım. Sayfalarca not aldım. Birçok nokta üzerinde, düşündüm, sorguladım, hatta savaştım diyebilirim. Zaman zaman da derin bir sükunete kavuştu zihnim. Çünkü (en azından Philippe-Odile ikilisi için söyleyebilirim bunu) insan birine bağlanıyor, o bir kişi, biricik kişi. Bunun bazen mantıklı tek bir izahı olmuyor. Bu işte tamamen kimya meselesi. Basit bir şehvet duygusundan bahsetmiyorum. Sevenin, sevilende ihtiyaç duyduğu, fakat sevilenin bununla bir ilgisinin olmadığı bir kimyasal ihtiyaç. Schopenhauer biraz kaba görülse ve onaylamadığım birçok düşüncesi olsa da, kesinlikle hemfikir olduğum birçok düşünceye de sahip. İnsan hem beden hem ruhtan ibaret olduğu için, sevilende biyolojik olarak alacağımız, ihtiyacımız olan özelliklerden başka(bunu asla göz ardı edemeyiz), bence karakter olarak ihtiyacımız olan ve neredeyse muhtaç olduğumuz bazı özellikler de var diyebiliriz. İşte biz hepsinin toplamına aşk diyoruz. Ama kalp o kadar tutku ve heyecanı ancak daha gençken taşıyabilir. Bu yüzden hayatın ileriki günlerinde aşka değil, aşkın dönüşmüş haline ihtiyacımızın olduğunu düşünüyorum.
Aşk gözü kör, kalbi mecnun edince, bütün bu kurulan sözler uçar gider. Bizimkisi bir ümit. Söylenecek sözler, hiçbir zaman bitmez. :)