Malazgirt Savaşı Öncesi Sultan Alparslan'ın Ordusuna Hitabı:
“Askerlerim! Yiğitlerim! Bugün burada ne emreden bir sultan, ne de emir alan bir asker vardır. Bugün ben de sizlerden biriyim ve sizlerle birlikte savaşacağım. Bugün burada Allah'tan başka bir sultan yoktur. Biz ne kadar az olursak olalım, düşman ne kadar çok olursa olsun, bütün Müslümanların, zaferimiz için dua ettikleri şu anda, kendimi düşman üzerine atacağım. Ya zafer kazanırız, ya şehit olarak cennete gideriz. İsteyen benimle gelsin, isteyen geri dönsün. Ben İslam için, devletimiz için, ölüme koşuyorum. Beni takip. edenler ve kendilerini Yüce Allah'a adayanlardan şehit olanlar cennete, sağ kalanlar ise ganimete kavuşacaktır. Ayrılanları ahirette ateş, dünyada da alçaklık beklemektedir.
Fatih'in son seferi ve ölümü
Yüce Sultan bu şevket ve azametle Anadolu yakasına geçerken mübarek mizacında değişiklik vuku buldu. Karşıya göçmek ve denizi geçmek esnasında eski marazının depreşmesi sebebiyle incinip ansızın bir ah çekti. Yanında bulunan merhum Mehmet Paşa üstün kabiliyetli, aklı başında gayet kâmil bir vezirdi. Sultan'ın dudaklarından dökülen bu Ahtan anladı ki, Padişahın ızdırabı vardır.
Sayfa 160 - Tercüman YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Adalet, mülkün temelidir.
Fatih Sultan Mehmed Han devrinde memleketin her tarafında, her karış toprağında adâlet, hak ve hukuk häkim durumda idi. Kanun önünde bütün insanlar eşitti. Sanki: "Adâlet, mülkün temelidir..." ifadesi, onun için vârid olmuştu. Zengin ile fakir, sultan ile köylü aynı hakka sahipti. Gayr-i müslimlerin haklarına ise, onları vediatullah, yani devlete Allah tarafından emânet edilmiş, korunmaya muhtaç kimseler olarak kabul olunduklarından, daha çok riayet edilirdi. Bu yüzden gayr-i müslimleri hiç kimse incitmezdi. Osmanlı'nın bu adâletini gören hristiyanlar, onlara âdeta hayran oldular. Bilhassa Rumeli'deki fütûhâtın sür'atle genişlemesinde bu dillere destan Osmanlı adaleti pek müessir olmuştur. O derecede ki, İstanbul muhasara altında iken Papalıktan yardım istenmesi teklifine karşı, o devrin asillerinden Notaras'ın şöyle demiş olduğu tarihte pek meşhurdur: "-İstanbul'da kardinal şapkası görmektense, Türkler'in sarığını görmeyi tercih ederim!.." İşte bu yüce adâlet anlayışı ve tatbikatı sebebiyle birçok rahibe, müslüman olup Osmanlı kadınları gibi tesettüre büründü. Zulüm içinde yaşayan hristiyan halk, henüz fethedilmemiş yerlerde bir an önce huzur ve adâlete kavuşmanın hasretiyle Osmanlılar lehine casusluk bile yaptılar.
Sayfa 131 - Erkam yayınlarıKitabı okuyor
Fatih Sultan Mehmed Han
Trabzon Rum İmparatorluğu üzerine sefere çıkmıştı. Şehre arka dan ulaşmak için dağlık ve ormanlık bir araziden geçiliyordu. Bazen baltacılar, önden yol açıyorlardı. Yolun müsait olmadığı bir yerde Fâtih'in atı kaydı. Fâtih, bir kayaya tutunmak için uğraşırken elleri kanadı. Bu hali müşahede eden beraberindeki Uzun Hasan'ın anası Sārā Hatun, tam fırsatı olduğunu düşünerek "-Oğul! Han oğlu hansın! Bir yüce hükümdarsın! Trabzon gibi küçük bir kale için bunca meşakkate katlanman revâ mıdır?" dedi. Çünkü Uzun Hasan, Trabzon Rum İmparatorluğu ile akrabalık tesis etmiş ve bu yüzden anasını, bu seferden vazgeçmesi için Fâtih'e ricacı göndermişti. Fâtih, ellerı sıyrıklarla dolu olduğu halde doğruldu ve şöyle dedi: "-Ey ihtiyar ana! Bilmez misin ki, elimizde tuttuğumuz din-i İslam'ın kılıcıdır. Sen zanneyleme ki, çektiğimiz bunca zahmetler, kuru bir toprak parçası içindir. Bilesin ki, bütun gayretlerimiz Allah'ın dinine hizmettir. İnsanları hidâyete kavuşturmaktır. Yarın Allah'ın huzūruna vardıkda, yüzümüz kara olmasın diyedir. Eli mizde İslam'ı tebliğ ve ta'zîz imkânları varken, birtakım zahmetlere katlanmayıp ten rahatlığını tercih edersek, bize gâzı denilmesi revâ olur mu? Ehl-i kufre İslâm'ı götürmezsek, onların azgınlıklarına mânî olmazsak, huzûr-i ilâhîye hangi yüzle çıkarız?!" Subhânallah
Sayfa 121 - Erkam yayınlarıKitabı okuyor
Şöyle buyurdu ki Yusuf Dört kitaptan daha büyük: "Demek bu hayat, Önce sana bana yük Demek su kimin Toprak kiminse Motor, elektrik ve ışık kiminse Demek sultan odur. Demek insan bölük bölük. Yaşıyorsan ölüyorsun demek. Nasıl yaşıyorsan Öyle düşünüyorsun demek Demek insan En yüce mertebede hayvandır Yeni anladım Alet kullanan ve yapan. Tilki tarlayı masallarda sürer, Manyetoyu çeviremez tavşan. Devril başımdaki kader Dökül dilimdeki yalan Tutuş beynimdeki kibrit Kirtim kirt Kirtim de kirt Kirtim de kirtim Kirtim kirt"
Ey oğlum! Bu dünyada üç türlü insan vardır:
Birinci grup, akıl ve fikirleri yerinde, istikbali az-çok gören ve düşünen, hiçbir gayr-i tabiilikleri olmayan kimselerdir. İkincisi, hangi yolun doğru veya eğri olup olmadığını bilmekten uzak olan kimselerdir. Ancak bu duruma kendi istekleriyle değil, etraflarının tesiriyle düşmüşlerdir. Nasihat edildiğinde doğru yola gelirler, hakikati kabul eder, söz dinlerler. Bununla birlikte çoğu zaman da duyup işittiklerine uyarak yaşarlar. Üçüncüsü ise, ne kendileri bir şeyden haberdardır, ne de yapılan ikaz ve nasihatlere kulak asarlar. Sadece kendi arzularına uyar ve her şeyi bildiklerini zannederler. Bunlar en tehlikeli olanlardır. Ey oğul! Yüce Allah, eğer seni ilk sırada saydığım kimselerden yaratmışsa, sevinir, Cenâb-ı Hakk'a şükrederim. Yok eğer ikincilerden isen, sana yapılan nasihat ve ikazlara kulak vermeni tavsiye ederim. Sakın üçüncü gruba dahil olmayasın! Onlar, hem Allah'a, hem de insanlara karşı iyi bir durumda değildirler. Ey oğul! Padişahlar, ellerinde teräzi tutmuş kimselere benzerler. Ancak asıl padişah odur ki, elindeki terâziyi doğru tuta... Sen padişah olunca, teraziyi doğru tutmanı tavsiye ederim. O zaman yüce Allah da, senin hakkında hayır murâd eder. Seni salihlerden kılar. Her şey O'nun mâlûmudur..." (2. Murad Han'ın oğlu Fatih Sultan Mehmet Han'a verdiği nasihat)
Sayfa 97 - Erkam yayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Yıldırım Bayezid'ı Ankara'da mağlûb eden Timur, Osmanlı'yı ancak birkaç yıl sürecek bir haraca bağlamıştı. Ondan sonra İlhanlılar. Timur'un yerine kendilerinin kaldığını söyleyerek bu haracı almaya devam ettiler. Bu haraç, 2. Murad Hân'a kadar verilmişti. 2. Murad zamanında tamamen toparlanıp güçlenmiş olan Osmanlı'nın paşaları, Sultan 'a: -Padişahım! Bunlara ne diye haraç veriyoruz? Artık başımızdan defedelim!..." dediler. Son derece akıllı ve firâsetli bir Sultan olan 2 Murad, bu hissi talep karşısında şu ibretli cevabı verdi: "-Onlar bizim yukselişimizin ve şu anki kudretimizin farkında değiller. Şayet şimdi biz, istedikleri parayı onlara vermezsek, giderler, sıradan da olsa bir ordu toplayıp üzerimize gelirler. Gerçi mağlûb olurlar, ama müslüman kanı akar... Dolayısıyla siz onla ra istedikleri parayı şu an için verin! Zira para için müslüman kanı akıtmak istemem! Ancak İlhanlı elçilerine öyle gösteriler yapın ve ordumuzun ihtişamını seyrettirin ki, sahip olduğumuz kuvvet ve kudretin farkına varsınlar da bir daha kendilerinden çok üstün olduğu muhakkak olan bu devlet-i aliyyeden haraç isteme cür'et ve cesaretini gösteremesinler!.." Gerçekten de netice, 2. Murad Hân ın beyan ettiği şekilde tahakkuk etti. Bu siyasi incelik, ne kadar büyük bir dehâyı ve İslâmî bir hassasiyeti sergilemektedir. Müslüman kanı akmasın diye, galip gelinecek bir harbi çok mâhirâne bir sürette bertaraf edebilmek, elbette ki Allah yolunda duyulan pek yüce bir mes'ûliyetin parlak bir tezahürüdür. İşte Osmanlı'yı yücelten en müessir âmillerden biri de bu zihniyettir!
Sayfa 86 - Erkam yayınlarıKitabı okuyor
Aşık Paşazade der ki:
"Bu Âl-i Osman bir sâdık soydur. Onlardan meşrû olmayan bir hareket sâdır olmamıştır. Onlar, ulemanın günah dediği hareket ve amellerden son derece kaçınmışlardır." Nitekim onların bu sûrette davranışları sebebiyledir ki, Molla Fenârî, cemâate devam etmemesi sebebiyle Yıldırım Bâyezîd'in şahitliğini kabûl etmeme cesaretini
Sayfa 64 - Erkan yayınlarıKitabı okuyor
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Şanı ve makamı yüce olsun Atam Fatih Sultan Mehmet’in
Ooooh ! Nur içindeyatsın da Cennet bahçesinde yan gelsin Fatih efendimiz... Nasıl da çekmiş almış, keferenin elinden şunu...
Reklam
Bence Sultan Abdülhamid İslâm dünyasının son büyük sultanıydı. Onun tahttan indirilmesinden sonra meydana ge­len olaylar, Kufe ve Mısırlıların Hz. Osman’a yaptıklarından sonra meydana gelenlere benzer. Hz. Osman nasıl fitne ile Müslümanlar arasındaki sınır idiyse, Abdülhamid de bu çağ­ da insanlarla fitne arasındaki perdeydi. Bu perde yırtılınca fitneler ortaya çıktı. Bütün işleri çekip çeviren ve baki kalan yalnız yüce Allah’tır.
LV ÜN SAN ÜSTÜNE
En yüce ün türlerini önemlerine göre şöyle sıralayabiliriz: önce “conditores imperiorum,”2 Romulus,3 Kyros,4 Caesar, Sultan Osman, Şah İsmail gibi devlet kurucuları gelir. İkinci olarak “legislatores” (yasa koyucular) gelir; bunlar, koydukları yasalar kendilerinden sonra da yaşadığı için, ikinci-kurucu ya da “perpetui principes”5 diye de anılırlar; Lykurgus,6 Solon, Justinianus,7 Edgar,8 “Siete partidas”ın yazarı Kastilya Kralı bilge Alphonsus9 gibi. 2 “Devlet kurucular.” 3 Romulus, mitologyaya göre Roma Devleti’nin kurucusu, ilk kralıydı. Roma kentinin de adını ondan aldığı söylenir. 4 Kyros, Pers Krallığı’nın kurucusu, ilk hükümdarıydı. Onun da adı bir sürü efsaneye karışmıştır. İ.Ö. 550’de tahta çıkmış. İ.Ö. 529’da öldürülmüştü. 5 “Sürekli önder.” 6 Lykurgus, İ.Ö. dokuzuncu yüzyılda yaşadığı söylenen ünlü Ispartalı yasa koyucudur. 7 Justinianus (İ.S. 483-565), 565’te Doğu Roma imparatoru olmuş, Roma yasalarını geliştirerek ünlü Justinianus Yasaları’nı koymuştu. 8 Edgar İ.S. 973-975 arası İngiltere krallığı yapmıştı. Kişiliği çevresinde pek çok söylenti vardır. Güvenilir tarihçilere göre barışçı, ülkesini mutlu yaşatmış bir kraldı. 9 Kastilya Kralı Alphonsus (1221-1284) Mağriplilere karşı kazandığı birçok büyük savaşla ünlüydü. Bilime büyük bir ilgisi vardı. Yasalar üzerine hazırladığı Siete partidas (Yedi bölüm) adlı yapıtıyla anılır. Kitabını yedi yılda bitirdiği için bu başlıkla adlandırmıştı.
Devlet için coğrafi ve tarihi miras iddiasını da kullandıj.Rûm yani Roma Selçukluları veya Fatih Sultan Mehmet'in Kayzer-i Rum ünvanı gibi...Devlet; Devlet-i Aliyye yani yüce devlet olarak anılırdı .Osmanlılık ve Osmanlı başlı başına bağımsız bir kimlikti Osmanlı padişahlarının Türk olmadığı gibi bir yave de artık tekrarlanmamalıdır
Sayfa 50 - İlber Ortaylı
Dünya savaş tarihinin altın harflerle yazdığı Malazgirt Meydan Muharebesi'nden önce Sultan Alparslan'ın o meşhur hitabı kulaklara küpe yapılacak cinstendi: "Askerlerim! Yiğitlerim! Bugün burada ne emreden bir sultan, ne de emir alan bir asker vardır. Bugün ben de sizlerden biriyim ve sizlerle birlikte savaşacağım. Bugün burada Allah'tan başka bir sultan yoktur. Biz ne kadar az olursak olalım, düşman ne kadar çok olursa olsun, bütün Müslümanların, zaferimiz için dua ettikleri şu anda, kendimi düşman üzerine atacağım. Ya zafer kazanırız, ya şehit olarak cennete gideriz. İsteyen benimle gelsin, isteyen geri dönsün. Ben İslam için, devletimiz için, ölüme koşuyorum. Beni takip edenler ve kendilerini Yüce Allah'a adayanlardan şehit olanlar cennete, sağ kalanlar ise ganimete kavuşacaktır. Ayrılanları ahirette ateş, dünyada da alçaklık beklemektedir.
İşte artık bitkin ve yaralı, kan revan içinde, orta katın eşiğine düşen ben, sözlerime son veriyorum. Hak Yaradanım, bu eller, çok çalıştı. Alnımın terinden altın sarısı başaklar bitti, yüreğim sızısından kan kırmızı güller açtı, savaşımın gücünden katı yapraklı buruk kokulu zafer defneleri yeşerdi. Buğdayımı, gülümü, defnemi bir araya düreyim; kendime en yüce çelengi öreyim. Orta katta bir cıhangır olarak oturup dinleneyim. Beni çağırdığın gün Pir Sultan köçeklerinin hafif kanatlı oyun adımlarıyla süzülerek sana gelirim.
1.336 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.