Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Var mı Allah`tan yukarı, Kabirden aşağı, Toparlan ruhum gidiyoruz, Sen yukarı,ben aşağı NECİP FAZIL
''Düşünüyorum, öyleyse varım'' diş ağrısını hiçe sayan bir entelektüelin kelamıdır. ''Hissediyorum, öyleyse varım'' çok daha genel bir kapsamı olan ve yaşayan bir varlığı ilgilendiren bir gerçektir. Benliğim temelde sizinkinden düşünceyle ayrılmaz. Çok insan, az düşünce vardır. Hepimiz düşüncelerimizi birbirimize aktarır, birbirimizden ödünç alır, çalarken aşağı yukarı aynı şeyleri düşünürüz. Ama biri ayağıma basarsa, acıyı hisseden sadece ben olurum. Ben'in temeli düşünce değil acıdır, en temel duygu olan acıdır. Acıda, bir kedi bile biricik ve başkasıyla yer değiştirmesi olanaksız ben'inden kuşku duyamaz. Acı keskinleşince, dünya yok olur ve her birimiz kendi kendimizle kalakalırız. Acı benmerkezciliğin büyük okuludur.
Reklam
Tepenize çığ düştüğünde, bütün o karın altında yatarken neresi aşağı neresi yukarı anlayamaz oluyormuşsunuz. Karı iteleyip kurtulmak istiyor ama yanlış yönü seçip kendinizi daha da derine, kendi mezarınıza gömüyormuşsunuz.
Kapalı bir sandığın içinde gün ışığına çıkmayı bekleyen, kıymeti bilinmemiş bir define değilim ben. Hakkımda soracağın her sorunun cevabı üç aşağı beş yukarı sende saklı zaten. Beni keşfetmeye çalışmanı da keşfettiğini sanmanı da istemem. Tanımak zorunda değiliz birbirimizi, daha bir arpa boyu tanıyamamışken kendimizi. Başkaları hakkında edinilen bilgiler, çöplükten gelişigüzel çıkarılan yiyeceklere benzer. Tadına varamayacak olduktan sonra, kokutmak zorunda değiliz beynimizde.
"Elimden her nesneyi almışlardı. Zamanı bilmeyeyim diye saati, yazı yazmayayım diye kalemi, bileklerimi kesmeyeyim diye bıçağı; sigara gibi en ufak bir sakinleştirici bile benden esirgendi. Tek bir söz söylemesine ve tek bir soruyu yanıtlamasına izin verilmeyen gardiyandan başka bir insan yüzü görmedim, bir insan sesi duymadım; göz, kulak bütün duyular sabahtan geceye, geceden sabaha kadar en ufak bir besin almıyordu, insan kendi kendisiyle, kendi bedeniyle ve masa, yatak, pencere, leğen gibi dört-beş dilsiz nesneyle çaresizlik içinde tek başına kalıyordu. Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan, kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiç bir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan bir dalgıç gibi hatta... Yapacak, duyacak, görecek hiçbir şey yoktu, her yerde ve sürekli hiçlikle çevriliydi insan, boyuttan ve zamandan tümüyle yoksun boşlukla. Bir aşağı bir yukarı, bir aşağı bir yukarı yürüyüp durdu. Ama ne kadar soyut görünürse görünsünler, düşünceler de bir dayanak noktasına gereksinim duyarlar, yoksa kendi çevrelerinde anlamsızca dönmeye başlarlar; onlar da hiçbir şeye katlanamaz. İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız.
Sevmek, aşağı yukarı düşünmenin yerini tutar. Aşk kendinden başka her şeyin kesinlikle unutuluşudur. Tutkuda mantık aramayın.
Sayfa 332Kitabı okudu
Reklam
Şüphesiz hapishane ve kürek cezaları caniyi düzeltmez, onu ancak cezalandırır. Beri yandan toplumu, suçlunun ilerideki kötü hareketlerinden ve eylemlerinden korur. Suçluda da, tutukevi ve en ağır kürek cezası, ancak kin,yasak zevklere karşı arzu ve korkunç bir ele avuca sığmazlık geliştirir. Ama sarsılmaz inancıma göre, ünlü ayrı hücre sistemi de yanlıştır, aldatıcıdır, ancak görünüşte amaca ulaştırır. O, insanın hayat özünü çeker, ruhunu hırpalar, zayıflatır, sindirir. Sonra da bu ruhça kurumuş insan mumyasını, yarı delirmiş halde iken düzelme, pişmanlık örneği olarak gösterirler. Doğal olarak, topluma karşı gelen bir cani, ondan tiksinir ve hemen her zaman kendini haklı, toplumu suçlu görür. Bundan başka, verilen cezayı da çekmiş; bu yüzden kendini aşağı yukarı temizlenmiş, topluma karşı borcunu ödemiş sayar.
Nasıl ki bencilliğimiz hayatımız boyunca benliğimiz için değerli olan hedefleri önünde görür, ama bu hedefleri sürekli gözleyen ben'i hiç algılamazsa, aynı şekilde eylemlerimizi yöneten arzu da eylemlere eğilir, ama kendisine yönelmez; bunun nedeni belki aşırı faydacı olup eyleme dalması ve bilgiyi küçümsemesi, belki bugünün hayal kırıklıklarını telafi etmek için geleceğe yönelmesi, belki de zihinsel tembellik yüzünden, içe bakışın dik yokuşundan yukarı çıkmaktansa hayal gücünün yumuşak eğiminden aşağı kayıvermesidir.
''Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim...''
"Başarı, başarısızlık kadar tehlikelidir. Umut korku kadar koftur. Başarı başarısızlık kadar tehlikelidir ne anlama gelir? Merdivenden yukarı çıkıyor da olsanız, aşağı iniyor da olsanız,bulunduğunuz mevki sallantıdadır. Her iki ayağınız da yere bastığı zaman, dengenizi sürekli koruyabilirsiniz. Umut korku kadar koftur ne anlama gelir? Umut ve korku, ikisi de kendimizi düşünmemizden doğan birer hayaldir. Kendimizi, kendimiz olarak görmediğimiz zaman, korkacak neyimiz olabilir ki? Dünyayı kendiniz gibi görün. Olay ve varlıkları olduğu gibi kabul edip onlara inanın. Dünyayı, kendinizi sever gibi sevin; Böylelikle tüm varlıklara önem verip sevebilirsiniz."
Reklam
Elektrik ateşinin doğasını kavramak için atomun içine şöyle bir bakmadan önce, elektriğin dünyamızın her tarafına Franklin'in bildiğinden -ve pek çoğumuzun farkında olduğundan- daha çok nüfuz ettiğini görmemiz gerek. Elektrik her gün karşılaştığımız şeylerin çoğunu bir arada tutmakla kalmaz; aynı zamanda gördüğümüz, bildiğimiz, yaptığımız her şeyi mümkün kılar. Düşünebilmemiz, hissedebilmemiz, merak edebilmemiz, beynimizdeki aşağı yukarı 100 milyar hücrenin kim bilir kaç milyonlarcası arasındaki elektrik yüklerinin sıçramasıyla ancak mümkün olabiliyor. Aynı zamanda, nefes alabilmemiz de sinirlerin ürettiği elektrik itkilerinin göğsümüzdeki farklı kasların karmaşık bir hareketler senfonisi içinde kasılıp gevşemesini sağlamasıyla ancak mümkün oluyor.
Var mı Allah'tan yukarı, kabirden aşağı? Toparlan ruhum gidiyoruz, sen yukarı ben aşağı...
"İnsanlar ailelerini kaybedince ne hissettiklerini aşağı yukarı tahmin eder ama ben bilmiyorum. Üzüldüğüm an kendimi iki yüzlü gibi hissediyorum, üzüntüm hafifler gibi olunca vicdan hesabı çekiyorum. Doğrusunu ne olduğunu bulamıyorum."
Sayfa 177Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.