En son Yonca Evcimik'ten dinlemiştik: Kendini bil / Sen kendini kendini bil / Haddini bil..."
Daha önce de Cem Karaca söylüyordu: "Sen seni bil sen seni/Sen seni bilmez isen / Patlatırlar enseni..."
Bir de Sezen Aksu versiyonu mevcut: Sen seni bil sen seni / Sen sıkı tut çeneni / Eline diline hakim ol / Yoksa öcüler yer seni..."
Cem Karaca'yla Sezen Aksu, ne de olsa 70'lerden geliyorlar, yarım doz ironi katmışlar gibi. Ama Yonca Evcimik 80'lerde yükselen değerlerin sözcüsü, onun şarkısı herhangi bir soru işareti taşımıyor, yerleşik kalıbı birebir ve fütursuzca yeniliyor.
Gelgelelim, ister ironiyle karışık olsun, ister bodoslama; pop popluğunu yapıyor, ideolojik bir cihaz olarak yerleşik düşünce kalıplarını yeniden üretiyor, hakim zihniyeti pekiştiriyor. Iktidar, işaret parmağını sallıyor, uyarıyor, tehdit ediyor: "Kendini, yani haddini bil! Yoksa..."
Dinleyenler için enteresan bir durum yok ortada, kanıksanmış bir gerçek var: O işaret parmağı gündelik hayatın gerçeği zaten, yukandakiler aşağıdakilere, aşağıdakiler birbirlerine günbegün sallıyor ve günbegün ezeli ve ebedi bir gerçek beyan ediliyor: Kendini bil!..
Bu komutun, Yunus Emre'nin "ilim" dediği "kendini bilmek"le bir alakası yok elbette, basbayağı bir tehdit söz konusu. Ve gündelik hayat tecrübelerimizden de biliyoruz ki, benliğimize sallanan o işaret parmağı, gerektiğin
de demir bir yumruk olarak tepemize iniyor. Gerektiğinde, eziyet etmek için özel olarak geliştirilmiş teknoloji giriyor devreye. Ama sadece "gerektiğinde". Zira, illa fiziksel şiddet gerekmiyor, "ruhu cendere altına almak yeterli olabiliyor.