Ne anam var, ne babam.
Ne yurdum var, ne tanrım.
Ne beşiğim var, ne kefenim.
Ne sevgilim, ne aşkım, ne evim barkım.
Tam üç gün var açım,
komadım ağzıma bir lokma.
Veririm ömrümün yirmi yılını,
gücümü kuvvetimi, varımı yoğumu.
Kim alacak onları?
Hiç kimse.
Şeytan isteyecek onları benden.
Bu tertemiz yüreği, bu iyi kalbi
Ne diye çalıp öldürmemeli?
Alacaklar gelip bir gün beni,
koyacaklar kutsal, karanlık toprağa.
Gelecek bir ot uzanacak alacak
şu güzelim yüreğimden gücümü.
Çevirenler: A. KADİR - Asım BEZİRCİ
nurullah genç'in;
'ne yaparsam yapayım, sonunda içimle baş başa kalıyorum ve bir derin hüzün gelip kaplıyor içimi. benim yurdum içimde galiba.' dediği yerdeyim...
"Düşüncenin her korkudan âzâd olduğu bir ülke
Bir ülke ki insanları dimdik,
Dünya duvarlarla bölünmemiş,
Kelimeler gönlün derinliklerinden fışkırır,
Emek kemâle uzatır kollarını,
Aklın ırmağı alışkanlıkların karanlık çölünde kuruyup gitmemiş.
Ne olurdu Tanrım! Benim yurdum da böyle bir ülke olsa!"
Cennet kuşu geceyi beklemiyor artık
Yerini kaya kuşuna bıraktı
Sabrın selâmete çıkmayanına çattık
Benim yurdum sana hep ıraktı
Bir de biz üstüne gönül ayrılığını kattık
Üslûbum kabaydı da sözlerim hakktı
En iyileri olduğunu bilmeden geçirdiğim günler
Gönlümü yaşadığım en kötü günlerden daha çok yaktı
-ali
Yazar yurdum insanının aile hayatından çooook tanıdık gelen on hikayeye yer vermiş eserinde. Bazıları acıttı, ağlattı, bazıları ise güldürdü. Tesadüfen elime geçip okuduğum bir kitap oldu ama iyi ki geçmiş. Ben okurken çok keyif aldım. Yazarın kalemine sağlık.
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum.
Harlı bir ateş gibi derinde yanan,
Haramilerin elinde bunalan..
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum.
Zinciri altında kımıldayan,
Bitecek sanıldığı yerde başlayan...
Ataol BEHRAMOĞLU
Hadi bismillah kalem dile gelsin,
Kalbi ve ruhu görsün.
Sazı sözü telinden,
Dilin diyemediği cevherden,
Başka kelam bilmesin.
Hadi bir bismillah ile şah olsun,
Aklımın piri kelimeler.
NERDESİN?
Sivas'ta, iplik iplik bir yağmurla ansızın
Bir ince hüzünle başladı yine akşam.
Bütün kuşlar döndü yuvalarına
Ya sen nerdesin Turnam?
Bir Sivas kilimi dokur gibi gönlüme
Renk renk, nakış nakış seni dokudum.
Ve yurdumun el değmemiş gözelerinden
Seni içtim yudum yudum.
Seninle avundum yıllar yılı çaresiz
Seninle uyandım
"Rabbim; kedere gafil avlanıp sana gücenmekten sana sığınırım. Sen ki benim sığınağım, yerim yurdum dayanağım tek ve biricik Rabbimsin. Ansızın ağrıyan şu yüreğime merhamet et."
Irmakta bir balık vardı. Dökme gümüşten yapılmış bir makas gibi suyun atlasa benzeyen yüzünü kesiyor, bölüyor, dalgalana dalgalana hilal misali yüzüp gidiyordu. Bir kurbağa onu görüp arkadaş olmak istedi. Balık:
"İyi amma arkadaşlık için münasebet gerekir. Benimle senin ne münasebetimiz, ne benzerliğimiz var ki? O halde, uygunsuzlarla yoldaş olmak dostluk kaidelerinde yoktur. Senin yerin sahil, benim yurdum sudur. Bana susmak, sana gürültü çıkarmak yaraşıyor. Benim renklerle süslü pullarıma karşın senin kara bir yüzün var. Bendeki güzelliği görmek isteyen âşıkların gözleri parlar, can atarlar, oysa sen bir saadet kalkanısın, senden herkes ürküp kaçar. Balık daha pek çok sebep saydıktan sonra irmağın derinlerine doğru çekilip gitti. Nitekim bilgeler demişlerdir:
"Seninle aynı yaratılışta olmayanlarla düşüp kalkma. Davul dengi denginedir. Cinsi kendi cinsiyle ölçmek şekerle su gibi yakışır ama yabancıyı yabancıyla kıyas edersen su ile yağın buluşması gibi olur, biri diğerinden mutlaka ayrılır."