NAR AĞACI
“Çünkü sonsuzluktan gelerek bir pervazdan halıya giren desenler bir süre göründükten sonra diğer pervazdan çıkıp yine sonsuza gider. Halı, sonsuzluğun bir çerçeve içinde seyredildiği bir andır sadece...”
İşte bir halının sonsuzluk çerçevesinde saklıydı tüm hikaye... Yüreğindeki kırık aşkını, doğduğu toprakları, buram buram kokan anılarını Tebriz’de bırakan Setterhan...
Trabzon’da nar ağacının gölgesinde büyürken savaşın acı gerçekliği ile karşılaşarak İstanbul’a göç etmek zorunda kalan Zehra...
İki yürekte de delice akan duygular ikisinden habersiz yıllarca durmak bilmeden yol alırken Setterhan’ın yolu onlarca anı ve yeni yaşanmışlıklarla Trabzon’a düşer. Kader bu ya...
Savaşın bitmesiyle aylar sonra Zehra da yurduna gelir.
Peki ya bundan sonrası?
Yara alan, hüzünlerle yoğrulan, yeni hayatlarına alışmaya çalışan yüreklerin kayıplarına alışarak sıcak bir liman bulmaktı.
Asıl sevdaya naif adımlarla ilerlemekti.
Ve tüm bu hikaye aslında resimler arasında geçen bir yolculuktu. O yolculuğa adım adım yol olan yazarın derin düşüncelerle, etkileyici betimlemeleriyle bize aktardığı unutulmayacak bir hikaye...
Nar Ağacı; birçok güzelliği, eski kültürü ve yaşanmışlıkları yalın bir dille hafızama yerleşen bir baş yapıt... Kitaptaki tarihi yerler ve birçok naif bilgi, dolu dolu sayfalara döşenirken kitaba olan hayranlığım daha çok arttı. Okuyanın elinden bırakmak istemeyeceği, yazarla birlikte geçmişe yolculuk yapacağı ve her olaya şahit olacağı enfes bir roman... Yazarın kalemine, yüreğine sağlık...