KEVOK
götür beni kevok ve savur yüreğimi dağ ateşlerinin uslanmaz aşklarına
Evet bir hançer ağacı gibi büyüyor içimde acı Dağlardan bir dağ gibi kabaran yüreğimde.
Reklam
Mustafa Aydın
Bakışların yüreğimde Açtı yara ceylan gözlüm Muradını alamadın Kaşı kara ceylan gözlüm Seni gördüm boynu bükük Genç yaşında ömrü sökük Gözü yaşlı perçem dökük
"Halepe, Musul'a, Hama'ya, Doğu Türkistan'a, Myanmar'a düşen acıların bir damlası Paris'in, Lond ra'nın kadınlarının yüreğine düşseydi kaç kadın ayakta kalabilirdi?! Hayata tutunabilmeleri için dünya psikologları toplansa rahatlatabilir miydi onları?! Dağların yüklenemediği acıyı, imanla omuzladı o kadınlar. Bir kısmı yolda, bir kısmı kampta ölecek ya da yakınlarının ölümünü seyredecek, bir kısmı da şehrine dönecek. Pek çoğu ise ancak mahşerde gülecek".
Sayfa 218Kitabı okudu
götür beni kevok ve savur yüreğimi dağ ateşlerinin uslanmaz aşklarına bir militan da ben olurum kurşun yağmurlarıyla ıslanan kan çiçeğinin soluksuz rüyasında...
Söyle bana hindiba
Kışın kartopudur adını anmak Döner döner yüreğimde dağ olur
Reklam
Yıllar önce havası, insanı, doğası sıcacık bir Ege şehrinden başlayan yolculuk gemimi Ankara üzerinden gözyaşı denizinde yüzdürerek, Karadeniz’e mıhladım. Güneş doğmak bilmez, sıcak yakmak bilmez, kışları kara bulutlar çekilir insanın üzerine, yüreğine. Çok defa kara bulutları görmemek için “blackout”ları kapalı tuttum evimde. Dalgalar arasında boğulanların ölüm haberini aldım dingin yaz vakitlerinde bile. Sakin özlü değil Karadeniz. Acaba Çernobil’den kalma mı bu stres, Struma’dan kalma mı bilinmez. Bir lokmada yuttuğu insanlar var, bulutlar radyoaktif maddeler taşıyor belki hala böğründe. Hep kötü değildir, bazen de doğasının yeşilliği ve denizin azılı dalgalarıyla yürek aynı frekansı yakalar. O zaman hayran olursunuz, o zaman hemhal olursunuz, o zaman aranızda ikilik kalmaz, zıtlık kalmaz; bütünleşir deniz ve doğa bedeninde.
Ey dayanma gücüm, bırakma beni; Bir dağ koy yüreğimle dilimin arasına!
Kışın kartopudur adını anmak döner döner yüreğimde, dağ olur yazın güneş yanığıdır düşlerim sonbahar ruhumu bekleyen oba söyle bana hindiba
(...) ev sahibinin değerli eşyalarını öve öve bitiremez, gidip gidip bakar, haset dolu bakışlarla seyeder, defalarca hayranlığını dile getiren sözler söylerdi; ev sahibinin bu övgülerden mutluluk duyması elias rukla'nın yüreğine biraz su serper, eşinin kibarlık olsun diye davrandığına hükmederdi. ama işin aslı bu değildi.
Sayfa 103 - yapı kredi yayınları, 15. baskı: istanbul, temmuz 2023Kitabı okudu
Reklam
Kül Altındaki Kor
Gökteki bulutlar yüreğime yağıyor Bende iki dünya çarpışıyor artık Biri umutlu, devingen, gözüpekçe yaşıyor Öbürü masallarda sarhoş ve ezik. Toprağı avuçlarımda eliyorum usulca Bir kum saati gibi akıyor ömrüm Tükenecek bir gün o kumlar da, ey doğa Tekrar doldurmak için kalacak mı Güneş, daldan dala sıçrayarak yürüyor Bir neden var mı mutlu olmamam için? Daha ne kadar yaşadım ki şunun şurasında Adını biliyor muyum bütün çiçeklerin? Konuşturmayın beni, dilim sürçüyor Alışkın değilim söz etmeye sevinçten, mutluluktan Gideyim artık, kül atında kor gibi Dursun onlar, dönüp üflerim bazen... Ahmet Erhan
1.500 öğeden 151 ile 165 arasındakiler gösteriliyor.