Herkesin neden büyüklerin beklediği, istediği gibi yaşamak zorunda olduğunu bir türlü anlamıyordum. Büyükler ve gelenekler sanki köyün etrafına bir hapishane duvarı örmüşlerdi ve birilerinin o duvarın dışına çıkmasını istemiyorlardı.
Allah'ın dediklerini anlatmaya çalışan imamın ve onun anlattıklarını yerine getiren, ibadet ettiğini söyleyen yaşlı amcaların davranışlarından korktuğum için Allah'tan, camiden ve Kur'an öğrenmekten soğuyordum.
-Dede, ben okula niye gidiyorum?
Dedem pencerenin yanındaki tabakta duran kayısı çekirdeğini eline aldı.
-Bunu görüyor musun?
-Hee, görüyorum.
Sonra da bahçedeki kayısı ağacını gösterdi.
-Şu kayısı ağacını da görüyor musun?
-Hee, onu da görüyorum.
-Şimdi sen bu çekirdeksin. Okula gidersen okuyup kocaman bir adam olacaksın. Memur olacaksın, maaş alacaksın. Bizim gibi yoksulluk çekmeyeceksin. Bedava muayene olacaksın. Ameliyat olacağında benim gibi tarlanı, koyununu, ineğini satmak mecburiyetinde olmayacaksın. Kravat takacaksın, sana "Bey!" diyecekler. Köyde değil de şehirde yaşayacaksın.
-Bunlar okula gitmeden olmaz mı dede?
-Olmaz. Bak şu ağaca çekirdeğini toprağa diktik, büyüdü kocaman oldu. Bir de elimdekine bak toprakta değil tabakta durdu. Kuruyup gitti. Sen de okula gidersen şu ağaç gibi büyürsün, gitmeyip evde kalırsan bu çekirdek gibi kaybolup gidersin.