"Yüreğimin Götürdüğü Yere Git" kitabının devamını kaleme alan yazardan başarılı bir kitap daha. İlk kitapta 80 yaşındaki yaşlı kadını ve torununu ele alan yazar bu kitapta da aynı hikâyeye artık genç bir kadın olan torunun ,yaşamın anlamının peşine düşmesini ele alarak devam etmektedir. İlk kitap ardından beklentileri karşılayan sıcacık bir roman...
Kitabi almadan once "yureginin goturdugu yere git"in devami niteliginde olacagini dusunmustum. Gunluk bulunduktan sonra olacaklari gormeyi bekliyordum. Bu anlamda hayal kirikligina ugratti ama kendi icinde kotu bir kitap degil. Okunabilir.
Kitabın en başlarında ve sonunda gözlerinizin yaşaracağına içinizden birşeyler kopacağına eminim. "İnsan dedesinden ve ninesinden, ne öksüz, ne yetim, ne de dul kalır. Onları uzun yolun bir yerinde doğallıkla, dalgınlıkla, sanki bir şemsiye unutur gibi bırakırız" sözleri ile gerçekle yüzleştirdi , duygulandım ve birgün bizim de bir babaanne, büyükbaba olacağımızı unutturmadı elbette.
Babaanne, büyükbaba gibi fırsatlarım hiç olmadığı için kişide etkisi ne olur bilemiyorum ancak kitabı okuyunca keşke bir babaannem olsaydı dedim. Ve keşke beni de böyle sevseydi... Olga'nın günlüğünde yazan her satır zaman zaman kendisiyle ilgili de olsa,itiraflar, sırlarda bulunsa, sanki Pietra'ya olan karşılıksız sevgisini anlatan bir aşk mektubu gibiydi. Ve devamı tadında olan kitap 'Yüreğimin Sesini Dinle'yi hemen okuyacağım. Burada da torunu olan Pietra'nın hayatı kaleme alınmış.
Okunmaya değer bir eser olduğunu düşünüyorum.
Sonra, arada sırada kriz geçiyordum. Elektrik beynimin içini işgal ediyordu, saldırgan termitler kafatasımın altında koşuşturuyorlardı, ışığı söndüren onlardı, çene kemikleriyle kabloları kemiriyorlardı ve her şey karanlığa gömülüyordu.