Aklıma düşünce o siyah sürgün
O ayin sonrası aşikâr olan
Seher nöbetleri, kuşluk düşleri
Göğün kapısına dayanıyorum
Bazen ağlayarak, bazen gülerek
Bir dua, bir nida ve bir haykırış
Bana bu sevdanın ruhsatı gerek
Neden kapanıyor üstüme gökler
Sanki üzülüyor buna melekler
Yoksa yeniden mi aldanıyorum
İşte sustu sesler, kayboldu şeyler
İçimde birikti şimdi bir tufan
Gemiler almazsa beni koynuna
Bu gönül seyyahı bilmem ki neyler
Yine de bir yol var, inanıyorum
Meğer can ırmağı tende boğulmuş
Hâtıralar yurdu tarumar olmuş
Beni yüreğinde bulmuş aynalar
Ben hep aynalarla sınanıyorum
Diyarında şakayık bulduğumuz günleri
Hâtıralara gömüp çoğaltmışız kinleri
Her birimiz uzakta yaralı gezginleriz
Doruklara bakarken kuyuları dinleriz
Elimizden tutanın gönlü siyah, kalbi loş
Kapımızı kıranlar penceremizde sarhoş
Yeniden o cihangir elbiseni giy Anam
Zehirli çeşmelerde durulmuşum vay anam
Ayrılıklar çekse de ayağımdan tutarsın
Şefkatinle büyüyen çiğdemlere katarsın
Her damlası hüzündür alnımdan sızan terin
Biliyorum; silecek o cefakâr ellerin
Kıtalar ötesinden gelse de bahtıma güz
Ne yetim kalacağım yüreğinde, ne öksüz
Beni artk dirilen bir şehzade say Anam
Sanma ki tükenmişim, yorulmuşum vay anam
Kimi günlerde dönüş böyle acı içinde geçiyorsa, sevinç içinde de geçebilir. Bu sözcük fazla değil. Gene Sisifos'u kayasına dönerken getiriyorum gözlerimin önüne, acı başlangıçtaydı. Yeryüzünün görüntüleri usa fazla takıldığı zaman, mutluluğun çağrısı fazla ağır bastığı zaman, insanın yüreğinde keder yükselir: kayanın yengisidir bu, kayanın ta kendisidir. Uçsuz bucaksız kederi taşınamayacak kadar ağırdır. Bunlar da bizim Getsemani gecelerimizdir. Ama ezici gerçekler tanındılar mı yok olurlar.