Türk Fırtınası
Nereden bilebilirdim yaşamımın bir fırtına estirmeye ait bir görev olduğunu!
Dokuz yaşında aldım ilk yaramı on iki Eylül sabahında!
O yara büyüttü beni!
Engellerle dolu yolda topuklarını parçalayan her adım endişeli ruhunu rahatlatan bir damladır, sınırlarını zorlayan her günkü yolculuktan sonra bu yürek birçok bunalımdan kurtulmuş halde yatağına uzanır.
Mehtap Küçük
Bir zamanla aynı mahallede oturan Bahar ile Alı nın tertemiz sevdasını anlatan #alininbaharıaraf ı 429 sayfa olsada yazarımızın naif anlatımıyla sayfalar su gibi akıp gitti arkadaşlar.
Bulut ve Hamza abilerinin kız kardeşi Bahar ı kendini bildi bileli seven Alı,Doktor olup tekrar Bahar ile yolu kesişir.
Aslında hiç yolları ayrılmamış ama araya mecburi mesafeler girmişti.
Abi dediği adamın kız kardeşini beş yıl sonra tekrar gördüğünde cennetteki hurilere es güzelliğine ilk günkü gibi yeniden vurulur.Tek korkusu vardır.Sevdiği kız kendisine abi demektedir.
Yureği Bahar ın aşkıyla yanan Ali,hep birlikte gittikleri Rize gezisinde lavaboya giden Bahar ın karşısına iki yıldır peşini bırakmayan Selim in çıkması Ali icin büyük bir adım olur.Once Bahar ı rahatsız ettiği icjn Selim i dover,sonrada içinde yanan korla daha fazla sabredemeyip Bahar a bülbül gibi şakır.
Aslında Ali nın yüreğinde volkanlar patlarken Bahar ın da yüreği boş değildi arkadaşlar
Kendine bir türlü itiraf edemesede Bahar ın da tum zerresi Alı icin yanıyordu.
Birbirini tertemiz duygularla seven bu iki aşığın hikayesi beni daha ilk satırlarda sarıp sarmaladı
Naif kalemle yazılmış #askhikayeler ini okumayı her daim cok seven bir okur olarak Alı Doktor ile Bahar Öğretmen in masum aşklarını ben severek okudum.Sizlerde benim gibi #askhikayesi okumayı seviyorsanız #okuyun derim.
Peki bu iki sevdalı yürek vuslata erdi mi ?
Hangi zorluklarla karşılaştı?
Hangi oyunları bozdu derseniz?
Bilemiyorum cevabı eserde arkadaşlar
Kalın sağlıcakla
Geceye tutuklu, uykum firarda,
Hayallin geçerken, yine gözümden
Hiçlik çemberinde, ömrüm zararda,
Cayamam asla, ben bu sözümden.
Fırtınalar esti, döndüm buruldum
Kaybolmuşum diyar diyar soruldum,
Takat kesilince, çok da yoruldum,
Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki... Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı... Kimsenin kimseyi anlamadığı bir
“Engellerle dolu bir yolda topuklarını parçalayan her adım, endişeli ruhunu rahatlatan bir damladır. Sınırlarını zorlayan her günkü yolcukluktan sonra bu yürek, birçok bunalımdan kurtulmuş halde yatağına uzanır. Buna delilik demeye hakkınız var mı yumuşak koltuklarında kurulmuş siz laf ebeleri?”
Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. Kurşun
aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan.
Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. Sessizlik
sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü,
iç zenginliği verir insana. Dünyanın usul usul ağaran o
puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle
Birinci Ağıt
Kim duyar, ses etsem, beni melekler katından? Onlardan biri beni ansızın bassa bile bağrına, yiterim onun daha güçlü varlığında ben. Güzellik güç dayandığımız Ürkü'nün başlangıcından özge nedir ki; ona bizim böylesine tapınmamız, sessizce hor görüp bizi yok etmediğinden. Her melek ürkünçtür. Kendimi tutar bu yüzden, yutkunurum.
Payıma biçilen bir çaba vardı
Sineme yazılan bir dava
Mukaddes yüreklerde filiz açacak bir fikir
Ve daimi yolculuğa çıkacak bir güç
Evvela meniden yaratılan bedenim
Aç susuz kalırdı da çabasız yaşayamazdı
Yedi düveli mesken edinirdi de davasız ileri bir adım atmazdı
Beşerin rüyası kabarık olur
Sinesi dar olur
Gök acuna sığar da
Yürek kılıfına sığmazdı
VS| 6nisan2024 03:12
Antik diyarlardan bir gezgine rastladım.
İki büyük ve çıplak taş bacak, dedi;
Duruyor çölün ortasında dikili.
Hemen yanında, kumların üzerinde,
Yarısı yere gömülmüş bir çehre;
O çatık kaşları ve soğuk dudakları
Belli ki, onu çok iyi resmetmiş heykeltıraşı.
Öykünen bir el ve besleyen bir yürek ile,
Öyle bir damgalamış ki tutkuları o cansız şeylere,
Dayanabilmeyi başarmış ta bu güne.
Kaidesinde ise şu sözler yazılı:
"Benim adım Ozymandias, kralların kralı;
Eserlerime bak ki, bilesin haddini."
Fakat hiçbir şey kalmamış geri.
Ve o yok olmakta olan harabenin dört bir yanında,
Yalnız ve dümdüz kumlar uzanıyor uzaklara.
*Kaynaklara göre II. Ramses'in (ra + moses: ra'nın oğlu) diğer adıdır. Percy Bysshe Shelley kendisine ithafen aynı isimle bir şiir yazarak, "Dünya Sultan Süleyman'a bile kalmadı" minvalinde bir nazım kaleme almıştır.
Öyküler, romanlar, filimler, şarkı ve diğer ‘anlatılar’ , yani hikayeler insanı insan yapan bir tür ‘sihirli’ mayadır. Hikayeler çekip alındığında geriye ne kalacaktır? Bizler sadece yaşadığımız hikayelerin değil, misafir olduğumuz, kıyısından geçtiğimiz, gölgemizin üzerine düştüğü, uzaktan baktığımız ya da bir biçimde görüldüğümüz bütün hikayelerin bir toplamıyız. Tam da bu nedenle ciğerlerimizi nefes yerine hikayelerle doldurmakla kalmaz hikaye okur, hikaye dinler ve de hikaye bakarız. Yani İyi bir hikaye bizi insanlığımızla buluşturur. Tıpkı Kadir Öztopçu’nun ‘Kuş Oltası’ adlı öykü kitabında bulunan öyküler gibi. Yazar, ustalığın kalemiyle okuyucu için büyülü dünyalar yaratmış. O dünyalardan birine adım attığımızda ise, başkalarının oluşturduğu aynada kendimizi görüp kendi yürek atışlarımızı duyarız. Özellikle ‘Kadersiz’, ‘Kayıp denkler’ ve ‘Simsiyah’ adlı öykülerin oldukça ustalıklı olduğunu belirteyim… Evet, günümüzde iyi edebiyat okumak artık bir direniş biçimi. Buna insan kalmada ısrar da denebilir…. Yani bir tür mecburiyet hali…
Kuş OltasıKadri Öztopçu · Can Yayınları · 201270 okunma
Goethe 74 yaşındayken, 19’unda bir genç kızı Ulrike’yi sever. ağzından yazdığı, şimdiki ruh halini şaşırtıcı bir biçimde ifade eden aşağıdaki dizeleri koyar.
Bu şiir reddedilmesi üzerine duyduğu üzüntüyü yansıtır. Goethe şiiri 5 eylül 1823 yılında Cheb'ten Weimar'a giderken yazmaya başlar, 12 eylül'de yolculuğunun bitmesiyle
Goethe 74 yaşındayken, 19’unda bir genç kızı Ulrike’yi sever. ağzından yazdığı, şimdiki ruh halini şaşırtıcı bir biçimde ifade eden aşağıdaki dizeleri koyar.
Bu şiir reddedilmesi üzerine duyduğu üzüntüyü yansıtır. Goethe şiiri 5 eylül 1823 yılında Cheb'ten Weimar'a giderken yazmaya başlar, 12 eylül'de yolculuğunun bitmesiyle