Livaneli’nin en sevdiği yazarın Ernest Hemingway olduğunu ve çocukluğunda en etkilendiği kitabının da ‘’Yaşlı adam ve Deniz’’ olduğunu biliyoruz. İşte bu kitaba olan aşkını ‘’Balıkçı ve Oğlu’’ kitabına yansıtmış Livaneli. Yürek sızlatan bir hikaye, göçmen sorunu, doğanın katliamı, kaybedilen bir çocuk ve bunun acısı ile yaşamayı öğrenmek, sonrasında ise sürprizleri ile başlayan yeni hayat…Ben Livaneli’nin anlatımına, samimi cümlelerine aşığım…Toplumsal sorunları ele alışını, günümüzde yaşanan olaylara bir ayna tutmasını da çok takdir ediyorum. Çok sevdim, bitsin istemedim…Keşke biraz daha uzun olsaydı… Yeni kitabını da heyecan ile bekliyorum.
Balıkçı ve OğluZülfü Livaneli · İnkılap Kitabevi · 202126,9bin okunma
"Siz hepiniz dallamasınız! Niye biliyor musunuz? İstediklerinizi yapacak yürek yok sizde. Benim gibi adamlara muhtaçsınız. Benim gibi adamlara ihtiyacınız var. Böyle parmakla gösterip 'İşte, kötü adam o!' diyebiliyorsunuz. Peki ama, bu size ne kazandırıyor? Siz iyi misiniz? İyi falan değilsiniz! Sadece saklamayı, yalan söylemeyi iyi biliyorsunuz. Benim öyle bir derdim yok. Ben hep doğruyu söylerim, yalan söylerken bile... Kötü adama iyi geceler dileyin bakalım."
*|Scarface (Yaralı Yüz - 1983)
Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin
İşte:
şu güneşten
düşen
ateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!
Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
düşen
ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Utanıyorum yürek candan çıkacak kadar yüzüm kopup düşecek kadar utanıyorum adımı koyanlardan ve yoluma gölgelik damağıma su olanlardan utanıyorum.
işte hükümran oldu dağ domuzu gözleri tarıyor erte gece durmaz mitralyözleri ne sokakta aydınlık ne de insan yüzleri öz-budun koynundaki kuttan utanıyorum
savaşmadık çekildik, dalaşmadık yenildik ne adanmış, ne yiğit, ne korkusuz değildik daha yaşar kişiyken kara yere eğildik yüzüme tüküren topraktan utanıyorum
tutsak olan kişiye emdiği göğüs haram savaşta kan, toyda al ve barışta süs haram
vuruşmayan bir dile eyittiği ses haram
Türkçeden, öz dilimden, ondan utanıyorum
namussuz ayakların çiğnenir yeri olduk
kızıl kanı çalınan yoksulun teri olduk şuncacık itten pusmuş bir bölük börü olduk
sesimizi işitmez dağdan utanıyorum.
“Monptit, hayat böyledir işte. Hep giden birileri olur. Ne yürek unutur ne özlemler ölür. Bunlar sevgimizde yaşamaya devam eder. Ama birileri, zamanı geldiğinde gitmek zorundadır.”
Gururla Bakıyorum Dünyaya
çünkü isyan bıçağıdır böğrüme saplanan sancı
çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum
ve kederin
ve solgun yüzlü işçilerin üzerine
dağbaşlarının hırçınlığı savruluyor benden.
çünkü beni ateşiyle dimdik tutan kin
çünkü benim gözbebeklerimde tutuşan şafak
miting afişleri
cesur pankartlar
ve binlerce