Değil
Bilmem ki nasıl anlatsam; Nasıl,nasıl, size derdimi! Bir dert ki yürekler acısı, Bir dert ki düşman başına. Gönül yarası desem… Değil! Ekmek parası desem… Değil! Bir dert ki… Dayanılır şey değil.
Yapay gülümsemelerin soğuğuyla üşüyor yürekler.
Reklam
“Kendi yüreğinden ya da kendi gözlerinden etkilenen insan nerede görülmüş?O yüreği ve gözleri algılamak için ben olmaları gerek…”
... Kıtadan kıtaya göçen bulutlar, Minarelerini öper de geçer! Mübarek geceler, yıldızlarını Mübarek başına serer de geçer! Yürekler doldurup taşırır sevgin... Gelen, geçen hayran... yalnız biz değil... Minarelerini seyre dalanlar, Derler: <Gök kubbe de direksiz değil!> Ne mutlu çevrene, ne mutlu bize, Ki seçmişsin ülken diye bu yurdu! Ey sanat, gerçekten, Ulu Tanrı'nın Bir evi olsaydı böyle olurdu!
Sayfa 33 - Süleymaniye
Dünya güzeline yakışan nazla Yüzüne duvaklar, tüller örttüğün Güz sabahlarında -ancak- yürekler, Olabilir senin yüzgörümlüğün! Çıkabildiğim gün, içten, kubbene Başıma taç olmuş kurşunlarının Altında derine bakıp, gördüm bir Kökten geldiğini sütunlarının. <Bu ne hikmet!> derken kendi kendime <Bu ne hikmet!> dedi ses oyunları... Ululuk, incelik, mâna, renk, oyun... Nasıl birleştirmiş Sinan, bunları?
Sayfa 25 - Süleymaniye
Ümmetin hâline baktım ki: Yürekler yarası! Ne bir ekmek yedirir iş; ne de ekmek parası. Kışla yok, dâire yok, medrese yok, mektep yok; Ne kılıç var, ne kalem... Her ne sorarsan, hep yok!
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.