Hayatınıza küçücük de olsa dokunan insanları bilirsiniz.O insanlarla zaman daha kıymetlidir.
Peki hayatınızdan zaman çalanları bilir misiniz? Eminim ki farkında değiliz.
Eskiden bir günde alınan yollar şimdi en cok 5 saatte alınıyor. Eskiden günlerce süren işlerimiz şimdi çabucak bitiyor. Eskiden haftalarca sürülen tarlalar şimdi bir gunde
Çok sevdiği çocuk fikrinden,aşık olduğu eşi Kerem uğruna vazgeçmiş olan kahramanımız Meyra... Ne zaman ki hayatının aşkı kendisinden vazgeçiyor, o zaman soluğu yaşam koçu Sevinç Sıkar'ın kapısında alıyor.Ve Meyra üzerinden birbirinden farklı 6 güçlü kadının gerçek yaşam öykülerini okuyoruz kitapta (güzelliğin arkasına acılarını sığdırmış Ayça, yıllarca kocasına karşı her görevini layığıyla yerini getirmiş 2 çocuk annesi Nermin, paraya ulaşan yolda özgürlüğünü feda eden Büşra, 12 yıl önceki aşkının ardından günden güne sona yaklaşan Firuze ve kendisinden 15 yaş küçük sevgilisinin her haline bile bile lades diyen Dide).
Yan koltuktaki kadından öteye geçemediğim şu günlerde 'Karşı Penceredeki Kadın'ı okumak ne yalan söyleyeyim pek ironik oldu :)) Lakin hemen ekleyeyim ki kişisel gelişim kitaplarından pek hazzetmeyen ben, bu roman tadında harmanlanmış, gerçek öyküleri okumak pek hoşuma gitti. Kitapta bahsi geçen Kırmızılı Kadın filmini küçük yaşlarda izlediğimi hatırlıyorum.Ana fikrinden ziyade aklımda,o kırmızı güzel elbise ile adamın sarı lüle saçlarla çevrili komik yüz ifadesi kalmış. Demek ki tekrar izlemek şart oldu. Bir de kitabın son bölümünde öyle bir an vardı ki, kitap elimde dondum kaldım! Son cümleden belki ki bu bir son olmayacak.
Annesi ölen bir çocuk oturmuş toprakla oynuyor. Babası ona " kalk oğlum toprakla oynama, üstünü kirleteceksin" der. Çocuk babasına döner ve şöyle der; " bana insanların topraktan yapıldığını söylemiştin değil mi?" babası şaşkın bir yüz ifadesi ile " evet oğlum doğru" der. Çocuk ayağa kalkar, babasının elini tutar ve şöyle der; " o zaman ne olur baba bana yardım et annemi tekrar yapalım"...
Bir kız öğrenci kompozisyon yarışmasında ilde birinci oluyor.
Bunun verdiği o uçarcasına mutlulukla, o gururla ödül törenine gidiyor..
İsmi okunuyor, neşeyle ödülünü almak için sahneye çıkıyor.
İşte o zaman işler değişiyor:
Bakıyorlar kızın başı kapalı! İnanabiliyor musunuz? Kız inandığı dine göre giyinmiş! Ne ilginç(!)..
Protokolde oturan sefihlerin yüz ifadesi değişiyor.. Bir tanesi daha fazla dayanamıyor.
Yüzlerce kişinin içinde:
İndirin şu kızı, ödülü hak etmiyor!
diye ahlaksızca bağırıyor. Neden diye yükselen birkaç cılız sese cevap olarak ne diyor biliyor musunuz?
Kılık kıyafete uymuyor çünkü diyor.
Bizim yeni, özgür(!) ülkemize koyduğumuz beyinsizce kuralları ihlâl ediyor!! Diyor bir nevi..
Kız ağlayarak hocam bu yaptığınız haksızlık, dese de apar topar ödül alacağı salondan gözyaşlarıyla atılıyor..
Ödül alacağım diye gelip yerle bir olan bir gururla evine dönüyor kızcağız..
Sırf dinini yaşamak istediği için.
Sırf sefihlerin değil, Rabb'inin hükmüne uyduğu için..
Bunun gibi daha nice kızın başına gelmiş bu tür olaylar..
28 Şubat, benim tarihimde rezil bir lekedir. Unutamam, unutturamam..
Allah, ülkemize bir daha bunun gibi ve benzeri günler yaşatmasın..🤲🏻
”Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” {Saf-8}🌷
Buraya kadar okuduğunuz için gerçekten teşekkür ederim, selâmetle kalın inşaAllah...🌸
İman sadece bizi Allah'a bağlayan bağ değil, müşterek kıyafet, yüz ifadesi, muaşeret şekli, hülasa cemiyet hayatında nezaket ve merasim dediğimiz şeylerin, yani karşılıklı münasebetlerin tek kaynağıydı.
Sürekli "gerçek tarih bu değil" diye ortalıkta gezenlerin "gerçek"lerini bilemiyorum; ama "hakikat"leri yazan ve konuşan tarihçilerin, tarih kitaplarının peşinden gitmeye devam ediyorum. Daha önce "Atatürk'ün sevdiği kitaplar"la ilgili paylaşmış olduğum iletimi okuyan ve hâlâ okumaya devam eden herkese
‘’Öyle bir sızı ki bu, anlatmam lazım birine.’’ Cümlesini okuduğum incelemesi ile başladı kimdir bunun yazarı merakım?
Sızı duygusunun ifadesi ve Ayfer Tunç hayranlığım sebebiyle nerede bu kelimelerle karşılaşsam tüm dikkatimi cezbediyor.
Neden mi bu girizgah? Birkaç sene önce, herkes herkesi rahat rahat, tesadüflere gerek kalmadan, heyecanla
Kemal Tahir okumak, onun düşünsel dünyasını kavrayabilmek, hiç olmadı kavramaya çalışmak, bir Türkiye Cumhuriyeti evlâdı için devrim niteliğinde bir eylemdir. Henüz Kemal Tahir'e zaman ayırmamış, onu okumamış, tanımamış olanlar içinse bu ciddi bir kayıp, ciddi bir boşluktur.
*Bu konu nezdimde tartışmaya kesinkes kapalıdır.
"Mikro ifadeler, psikologlar arasında yeni bir keşiftir, film aracılığıyla varlıklarını belgeleyebilmişlerdir. Bu mikro ifadeler bir saniyeden daha kısa sürer ve iki tipi vardır: 𝐁𝐢𝐫𝐢𝐧𝐜𝐢𝐬𝐢 kişiler olumsuz bir duygunun farkına varıp bunu bastırmak isterler ama bir saniyeden kısa bir sürede bu duygu dışarı sızar. 𝐈̇𝐤𝐢𝐧𝐜𝐢𝐬𝐢 düşmanca duygularının farkında değildirler ama bu duygular kendini yüz ya da bedende minik kıvılcımlar biçiminde gösterir. Bunlar, bir anda yok olan dik bakışlar, yüz kaslarının gerilmesi, dudak ların büzülmesi, kaşların çatılması, küçümseme ifadesi ya da gözlerin aşağıya indirilip horgörü bakışının başlaması gibi ifadelerdir."