Çevremde oturanlara bakıyorum.Birçok delikanlı var.Yaşları yirmi otuz arası.Ama neye yarar,hepsi de yorgun bitkin...Benden çok daha yaşlı görünüyorlar.
Kalabalık bir topluluk içindeydi. Başarısızdı. Parası yoktu. Dileniyordu.
Caminin önündeydi. Büyük bir camiydi bu.
Minareleri, kubbeleri, kemerleri ve parmaklıklı pencereleri filân hepsi tamamdı. Özellikle avlusu: dilenenler için en önemli yer. Bir kenarda duruyordu.
Hiçbir hüner göstermediği için ya da acındırıcı bir garipliği olmadığı için
Hasan hemen müjdeyi verdi:
-Gazeteniz kapatıldı. Tebliğ ederim.
"Tebliğ ederim" ağzından "tebrik ederim" der gibi çıkıyordu.
Merhum, son derece vazifeşinastı. Telefonla verilen emrin daktiloda yazılmasını bile bekleyememiş. Sabırsızlanıp, kötü haberi vermek için koşmuş.
O günler yine oldukça iyiydi. Hiç olmazsa, " Yazılı emir nerde?" diye sorulabiliyordu. Ondan altı ay önce böyle bir soru da sorulamazdı, yazılı emir de gönderilmezdi.Yani, altı ay öncesine göre demokrasi.
Ereğim, o kış olsun bir palto giymekti. Sizin için inanması belki zor ama, o yaşıma dek hiç palto giymemiştim. Kışları pardösüyle, yağmurlukla geçirirdim.