Elektrikli lambalarla birlikte tavan yoğun bir armatürler bahçesine dönüşür ama modernizm bu durumu görmezlikten gelmiştir. Tavan, odanın bütüncül düzeni içinde işlevini yitirmiştir. On sekizinci yüzyılda tavan, kornişlere çit gibi bir işlev yükleyerek çatıyı adeta kapalı bir alana dönüştürmüştür. Modern mimariyse boş duvarı boş tavanla buluşturarak kapağı alçaltmıştır o kadar. Ama ne kapak! Onun o çıkıntılı bölmeleri, aydınlatma elemanları, spotları, boruları teknisyenler için adeta bir oyun alanıdır. Orada keşfedilmeyi bekleyen yeni dil, kablo şebekesiyle akustik yalıtım tuğlaları arasındaki çılgın düzenlemenin dürüstçe – yani aslında bilinçaltını yansıtacak şekilde- yapıldığını ortaya koyar. Demek ki bir mantar gibi yayılan bilincimiz, sıradan bir tasarımcının kendinde olduğunu bilmediği değerleri taşır. (Kendiliğinden oluşan bu dil yeni bir züppelik türü haline gelmiştir.) Teknolojinin tavana bahşettiği tek incelik, tepemizdeki gölcükte nilüferler gibi açan ya da aralık dudaklardan sızarak tavanı bölgesel olarak aydınlatan bir Olitski gibi alacakaranlıkımsı bir yumuşaklık veren dolaylı aydınlatmadır. Dolaylı aydınlatma, tavanın boyasal alanıdır. Ama orada da geştaltlardan oluşan büyüleyici bir bahçe vardır. Oyukların içinden sızan, sonsuz bir algı oyunu içinde çarpışan o ışıklara, Minimalist / Seri Yapıtlar döneminin estetiğini yansıtabiliriz. Biz aşağıda gezinirken düzen ve düzensizlik tek bir noktada buluşur, her ikisine yönelik alternatifin ne olacağı sorusunu gündeme getirir.
Sayfa 87
var oluş
Olağanüstü bir andı bu. Hareketsiz, donuk, korkunç bir esrimeye kapılmış halde şuradaydım. Ama bu esrikliğin tam ortasında yepyeni bir şey beliriyordu. Bulantıyı anlıyor, ona sahip çıkıyordum. Doğruyu söylemek gerekirse, buluşlarımı sözcüklere dökmüyordum. Ama şu anda onları sözcüklere dökmenin kolay olacağını sanıyorum. Bütün bunların özü olumsallıktır. Yani var oluş zorunluluk değildir demek istiyorum. Var olmak burada olmaktır sadece var olan şeyler ortaya çıkarlar, onlara rastlanabilir ama onları hiçbir zaman çıkarsayamayız. Bunu anlamış kimselerin olduğunu sanıyorum. Ama onlar bu olumsallığı, kendi kendisinin nedeni olan zorunlu bir varlık uydurarak aşmaya çalışmışlardı. Oysa hiçbir zorunlu varlık var oluşu açıklayamaz. Olumsallık bir sanrı ortadan kaldırılabilecek bir görünüm değil mutlak olandır ve bu yüzden kusursuz bir temelsizliktir. Şu bahçe şu kent ben her şey temelsiz ve nedensizdir. Bunun farkına vardığımız an yüreğimiz burulur.
Sayfa 192 - CANKitabı okudu
Reklam
Toplum. Bu kavramı az da olsa kavrayabilmeye başladığımı hissediyordum. Bu, bir bireyle diğeri arasında, spesifik bir anda gerçekleşen bir mücadeleydi ve tek yapman gereken o anda kazanmaktı. Hiç kimse bir başkasını tamamen fethedemez ve bir köle bile bir kölenin hakir karşılık verişinin altından kalkar, bu yüzden yapabileceğimiz tek şey, o anda ve orada, tek bir zar atışıyla her şey üstüne bahse girmek; ya hep ya hiç bahsi. Hayatı sürdürebilmek için başka bir yol yok. İnsanlar onur ve sadakate övgüler yağdırır ancak insan çabasının yegâne odak noktası bireydir. Bireyin ötesinde de bir başka birey vardır. Toplumun esrarengizliği; okyanus olan toplum değil, bireydir.
Yatmak üzere yukari çıkarken, tek tesellim, ben yatağa girdiğimde annemin beni öpmeye gelecegini bilmekti. Ama bu iyi geceler öpücüğü o kadar kısa sürer, annem o kadar çabuk aşağı inerdi ki, onun yukarı çıkışını, sonra da minik hasır örgü kordonlu, mavi muslinden bahçe elbisesinin çift kapılı koridordaki hışırtısını işittiğim an, benim için ıstırap dolu bir andı. Kendinden sonra gelecek olan anı, annemin yanımdan ayrılıp tekrar aşağıya inecegi anı haber verirdi bana. Bu yüzden de, o kadar sevdiğim bu iyi geceler öpücüğünün mümkün olduğunca geç gerçekleşmesini, annemin henüz gelmemiş olduğu rahat sürenin uzamasını ister hale gelirdim. Bazen, annem beni öptükten sonra odadan çıkmak üzere kapıyı açtığında, onu çağırmak, "bir öpücük daha ver" demek isterdim, ama yüzünün derhal asılacağını bilirdim, çünkü annemin yukarıya beni öpmeye çıkarak, bana bu huzur öpücüğünü getirerek üzüntüme ve sıkıntıma verdigi taviz, bu merasimleri saçma bulan babamı kızdırıyordu; annem de, kapının eşiğine varmışken fazladan bir öpücük istemeyi alışkanlık edinmeme izin vermek şöyle dursun, bu iyi geceler öpücüklerinden, bu ihtiyaçtan, alışkanlıktan toptan kurtulmamı istiyordu.
Hiç kimse bir başkasını tamamen fethedemez ve bir köle bile bir kölenin hakir karşılık verişinin altından kalkar, bu yüzden yapabileceğimiz tek şey, o anda ve orada, tek bir zar atışıyla her şey üstüne bahse girmek; ya hep ya hiç bahsi. Hayatı sürdürebilmek için başka bir yol yok.
İnsanın doğası gereği sadece iyi bir politik-toplumsal düzen içinde gerçek mutluluğa erişebileceğini savunan İbn Bacce, erdemli insanı ya da en üst bilgi düzeyine erişmiş filozofu kötü bir sosyal düzende bekleyen şeyin kaçınılmaz olarak yalnızlık olduğunu belirtir.
Reklam
711 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.