“Meclisteki bireyler açıkça kitapları yakmanın işe yaramadığını, yazarların yakılması gerektiğini söyledi.”
Jean-Jacques Rousseau
*
Yazının icadından; Kil tabletlere, Kil tabletlerden; Rulo Papiruslara, Kodekslere, İpek Yazmalara, Kitaplara… Dünden, bugüne ve yarına... Ateşin çemberinden, kitabın tarihine bir
YASAKLI KİTAPLAR LİSTESİ
Farklı ülkelerde çeşitli zamanlarda iktidarda bulunanlar tarafından siyasi, toplumsal, dinî veya ahlaki motivasyonlarla süresiz olarak ya da belirli bir süre için satışına, dağıtımına veya erişimine engel olunmuş, basılıp dağıtılmış olanlarının da toplatılmış olduğu kitaplar dünya üzerinde hep olmuştur. Birçok durumda
De ki: «Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş´ın Rabbi kimdir?»
Müminun /86
İbrahim hakkı hazretlerine göre Allahın kainattaki sistemini şöyle düşünün.
Arş =Saray Padişahın bulunduğu makam
Veziri azam= Kürsi
Naip(Veziri azamın emirlerini dışarıya götüren)= Burçlar ve yıldızlar
Nakip (vekil,bey)=Gezegenler(Burçların etrafında dolaşıp onlara hizmet
Tekel idaresi sigara kağıdı satışını yasak etmişti; kaçak tütün içenlerden parası olanlar, bu kağıdı karaborsadan sağlayabiliyor; fakat halkın ve özellikle köylülerin büyük kısmı sigaralarını gazete kağıdı ile sarmak zorunda kalmışlardı.
Bir gün vatandaşın biri kasaba veya köy kahvesinde böyle hazırladığı bir sigarayı içerken, fena kokusundan şikayet eder ve bütün iyilik ve kötülükleri en başta bulunanlara yönelterek, Atatürk aleyhinde ağzına geleni söyler.. Kahvede bulunanlar bir zabıt tutarlar. İş hükümete intikal eder. Cumhurbaşkanı’na karşı işlenen suçlardan dolayı suçlu bulunmak onun müsaade ve onayına bağlı olduğu için, ilgili bakan meseleyi kendisine arz eder ve tetkik için müsaadelerini ister. Durumu Atatürk’e arz edip:
“Mahkemeye veriyoruz.” derler. Sebebini sorduğunda ise:
“Size küfür etmiş Paşam.” cevabını verirler. Atatürk bu durum karşısında biraz da müteessir (üzgün) olup sorar:
“Ben ne yapmışım ki ona?” Evrakı tetkik edenler açıklarlar:
“Gazete kağıdı ile sardığı sigarayı yakarken kağıt tutuşmuş da ondan.” Atatürk’e bunu söyleyen bir milletvekilidir. Atatürk vekile sorar:
“Siz hiç, gazete kağıdı ile sarılmış sigara içtiniz mi?” Vekil cevap verir:
“Hayır efendim.”
“Ben Trablustayken içmiştim, bilirim. Pek berbat şey. Adam haklıdır, ben de olsam aynı şeyi yapardım, takibe lüzum yoktur. Siz bunun için mahkemeye vereceğinize, ona insan gibi sigara içmeyi sağlayınız.
Kitabı okumayı düşünen sevgili okurlar, başlarda benim gibi zorlanmamanız için aşağıda bazı notlar aldım. Başlamadan önce bir kez bu notları okumanız akışı bölmemek ve kolay adapte olmanız adına faydalı olacaktır. :)
Konusu: Tahtelbahir mürettebatının 1915'te ele geçirdikleri yük gemisinin ganimetleri arasında altın bir sandık bulmaları
- Meliha yaşamak istiyordu. Kaç kere bunu istedi. Fakat böyle, İzmit'in kerpiçten bir evinde yaşamak değil, hayır, o başka türlü yaşamak istiyordu. Nasıl yaşamak? Bilmiyor. Şüphesiz Meliha yaşayacak, insan ölünceye kadar yaşar, fakat nasıl???
- Kitabın ilk sayfalarındaki alıntıdan da anlaşılacağı gibi Meliha'nın içinde bir tutku, bir ihtiras, bir
Tarih 3 Mart 1924.
Yer Türkiye Büyük Millet Meclisi...
Kürsüye çıkan Rize Milletvekili Ekrem Bey, hilafetin kaldırılmasının gerekliliği konusunda şunları söylüyor (İkinci Meclis Zabit Ceridesi , cilt 7, s. 31'den özet olarak):
“Efendiler, Millete hizmet etmiş, tarihimizde, birçok sadrazamlar gösterebilirsiniz. Fakat padişah göstermek için müşkülât çekersiniz. Bunların tahta bağlı olmalarının sebebi yalnız menfaat, ihtiras; bundan ibarettir... Türk milletinin bu kadar geri kalmasına sebep padişahlardır... Bu padişahlar bidayet-i saltanatlarında hiçbir şey yapmamışlardır... Bu tarihi (yani Osmanlı tarihini) yukardan aşağıya tetkik ederseniz, hep cinayet, şahsi ihtiras görürsünüz... Sultan Fatih'ten mi bahsedeceksiniz? Benim gözümün önüne, onun, sırf bir arzusu için, en kıymetli sadrazamımız olan Mahmud Paşa'yı katlettirmesi geliyor... Devri baştan ayağa cinayettir... Mazisi cinayetlerle dolu ve Türk milletine hizmet etmemiş bulunan bu aile...."
Nutuk sövmelerle, kınamalarla, lânetlemelerle sürüyor... Bin yıllık geçmiş insafsızca karalanıyor... Arkasından, henüz bir yaşına bile basmamış cumhuriyet övüle övüle göklere çıkarılıyor. Peki bu sözler gerçekle bağdaştırılabilir mi? Elbette hayır! Ama bu sözler o günlerde TBMM çatısı altında söylendi ve çok da alkışlandı.
Êvar bû
Hemoyê biçûk î boyaxçî
Li quncikê Meydana Mezin
Li nav dilê bajarê Şamê
Serê westiyayî tewandibû
Wek firça nav destê xwe
Laşê xweyê zirav bilez bilez
Dihejand.