Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
256 syf.
10/10 puan verdi
Bir insanı insan olarak sevmek de mi yasak?
"Mektup yazmak aslında hayaletlerle ilişki kurmaktır ve üstelik sadece yazılan kişinin hayaletiyle değil, aynı zamanda kendi hayaletiyle de ilişki kurmasıdır." Franz Kafka Pierre Abélard, Kafka'yı tanımadan öldüğünde Heloise ve Milena'nın karşılaşmayacağını anlamıştım. Kafka, Hugo ve Juliette'den çok sonra doğmamış olsaydı herşey
Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı
Mektuplarıyla Halikarnas BalıkçısıAzra Erhat · Adam Yayınları · 198528 okunma
Hattâ tembel olan adam çalışkanı sever. Zaîf olan kavîyi takdir ve tahsin eder. Fakat çalışmasını ister ki, iş hafif olsun, zahmetten kurtulsun.
Sayfa 219 - rnkKitabı okudu
Reklam
...Zâif bir direk, kuvvetli direklerle omuz omuza geldiği vakit,muhkemleşir. Zâif, kuvvetsiz bir adam, asker olup orduya girse, öyle kuvvetleşir ki, bin adama meydan okur.
İnkilâb-ı siyasî cihetiyle dininden havf eden adam, dinden hissesi beytül-ankebut gibi zaif düşmüş cehalettir, onu korkutur; takliddir, onu telaşa düşürttürür. Zira, itimad-ı nefsin fıkdanı ve aczin vücudu cihetiyle saadetini yalnız hükümetin cebinden zannettiğinden kalbini, aklını da hükümetin kesesinden tahayyül eder, korkar.
... ÜSTEĞMEN - Bana öyle geliyor ki Yüzbaşım, ümit zaif... YÜZBAŞI - Allahın dediği olur. TEĞMEN - (Patlarcasına) Allah!.. Allah!.. YÜZBAŞI - (Gayet tatlı) Teğmenim? TEĞMEN - Efendim, Yüzbaşım! YÜZBAŞI - Sen Allahın adını ömründe kaç kere andın? TEĞMEN - Ne bileyim, Yüzbaşım? YÜZBAŞI - Sık mı, seyrek mi? TEĞMEN - Cevap veremiyeceğim! YÜZBAŞI -
Her söylediğin doğru olsun ama her doğruyu her yerde söyleme
gıybet; zaîf ve zelil ve aşağıların silâhıdır." Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zâten gıybettir. Eğer yalan dese; hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır. Mektubat
Sayfa 276 - Envar neşriyatKitabı okudu
Reklam
Siyaset değişerek Dine zarar olacak diyenler!!!
İnkilâb-ı siyasî cihetiyle dininden havf eden adam, dinden hissesi beytül-ankebut gibi zaif düşmüş cehalettir, onu korkutur; takliddir, onu telaşa düşürttürür. Zira, itimad-ı nefsin fıkdanı ve aczin vücudu cihetiyle saadetini yalnız hükümetin cebinden zannettiğinden kalbini, aklını da hükümetin kesesinden tahayyül eder, korkar.
Zaîf, kuvvetsiz bir adam, asker olup orduya girse ; Öyle kuvvetleşir ki, bin adama meydan okur.
Gıybet, ehl-i adâvet ve haset ve inadın en çok istîmâl ettikleri alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimâl etmez. Nasıl meşhur bir zât demiş: "Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü gıybet; zaîf ve zelîl ve aşağıların silâhıdır." Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerâhet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zâten gıybettir. Eğer yalan dese; hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı, çirkin bir günahtır.
İnkılab-ı siyasî cihetiyle dininden havf eden adam; dinden hissesi, beytü'l-ankebut gibi zaîf düşmüş cehalettir, onu korkutur.. Takliddir, onu telaşa düşürttürür. Zira itimad-ı nefsin fıkdanı ve aczin vücudu cihetiyle, saadetini yalnız hükûmetin cebinden zannettiğinden; kalbini, aklını da hükûmetin kesesinden tahayyül eder, korkar. Asar-ı Bediiyye - 309
Reklam
Dokuzuncu Mukaddeme: İnsan cismaniye-i nebatiye ve maddiye-i hayvaniye cihetinde; sağir bir cüz'î, hakir bir cüz', fakir bir mahluk, zaîf bir hayvandır ki; mevcudat-ı dehhaşe-i seyyale-i mütemevvicenin dalgaları içinde çalkanıp gidiyor. Fakat muhabbetullahı tazammun eden imanın nuruyla münevver olan İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül eden insaniyet cihetinde, ubudiyeti içinde bir sultan ve cüz'iyeti içinde bir küllî; hakareti içinde makamı pek büyük ve daire-i nezareti pek geniş bir nâzırdır ki; diyebilir: "Dünya hanemdir; Güneş lâmbamdır; bu nebatat ve hayvanat, hattâ insanlar, şu hanemin levazımatı ve müzeyyenatıdır." Eğer ubudiyetinde tam bu kasra mâlik olsa, sultanlar ve güneşler, onun kasrının ecza ve ahcarı hükmüne girerler. İşte şu sırdandır ki; bazı böyle fakir bir kimse kendini, kendinden çok mertebe a'lâ olandan a'lâ görür. Nasılki bir adam elindeki bir âyineyi güneş ile mütele'le olan, yani parlayan bir denize mukabil tutsa; hem deniz, hem güneş, hem dağlar âyinesinin içine girer. Eğer aşk veya istiğrak ile bir nevi sekri de varsa, avucundaki âyinesini, denizden daha büyük tevehhüm eder. Hem her makamın bazı zılleri bulunur. Zılli asıl zannetse, şatahata düşer. Şu tahkikattan anlaşıldı ki, insanın önünde iki yol var. O yoldan birinde nefsi ve şeytanı dinleyip gitse, esfel-i safilîne düşer. Diğerinde, hak ve Kur'anı dinleyip gitse, a'lâ-yı illiyyîne çıkar. Kâinatın bir takvim-i zîşanı olur.
Sayfa 65 - Envar NeşriyatKitabı okudu
Çok sayıda iş adamı ve tüccar Hareketi (Taliban) desteklemek için para bağışlamaya başladı. Bir adam arkasında para dolu biri çuvalı sürükleyerek kontrol noktasına geldi. Doksan milyon Afgani'yi aşan para saydığımızı hatırlarım. Bu o zaman için tahayyül edilemez miktarda bir paraydı, ben bu miktarda bir parayı rüyamda bile hiç görmemiştim. Adamın cömertliğinden dolayı şaşkına dönmüştük ve kendisine bağışını ve hayrını belgeleyen bir makbuz vereceğimizi söyledik fakat o "ben bu parayı yalnızca Allah rızası için tasadduk ettim. Kimsenin bunu bilmesine ihtiyacım yok. Bir makbuza ya da adımın bilinmesini hacet yok" dedi.
Sayfa 114Kitabı okudu
Binaenaleyh tarihlerin naklettikleri Peygamberimizin (A.S.M.) bidayet-i hayatına maddî, sathî, surî bir nazar ile bakan bir adam şahsiyet-i maneviyesini idrak edemez ve derece-i kıymetine vâsıl olamaz. Ancak bidayet-i hayatına ve levazım-ı beşeriyetine ve ahval-i zahiriyesine ince bir kışır, nazik bir kabuk nazarıyla bakılmalıdır ki, o kışır içerisinden, iki âlemin güneşi ve tûbâ gibi şecere-i Muhammediye (A.S.M.) çıkmıştır. Ve feyz-i İlahî ile sulanmış ve fazl-ı Rabbanî ile tekâmül etmiştir. Binaenaleyh Nebiyy-i Zîşan'ın (A.S.M.) mebde-i hayatına ait ahval-i suriyesinden zaîf bir şey işitildiği zaman üstünde durmamalı; derhal başını kaldırıp etraf-ı âleme neşrettiği nurlara bakmalı. Mesnevi-i Nuriye - 86
Gıybet, ehl-i adavet ve hased ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez. Nasıl meşhur bir zât demiş: ﺍُﻛَﺒِّﺮُ ﻧَﻔْﺴِﻰ ﻋَﻦْ ﺟَﺰَﺍﺀٍ ﺑِﻐِﻴْﺒَﺔٍ ٭ ﻓَﻜُﻞُّ ﺍِﻏْﺘِﻴَﺎﺏٍ ﺟَﻬْﺪُ ﻣَﻦْ ﻟﺎَ ﻟَﻪُ ﺟَﻬْﺪٌ Yani: "Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünki gıybet; zaîf ve zelil ve aşağıların silâhıdır." Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zâten gıybettir. Eğer yalan dese; hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır. Mektubat - 276
143 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.