Zülfü Livaneli'nin Serenad kitabı ile öğrendiğim büyük bir insanlık trajedisidir. Halit Kakınç ise bu olayı birebir yaşadığını söylüyor, şahit olduklarını biraz araştırma da yaparak derlemiş. Sade dille tarihi bir roman oluşturmuş.
Nazi soykırımından kaçmak pahasına, son kuruşlarını ödeyerek bu gemiye binen 769 insan, 15 aralık 1941 günü sarayburnu açıklarına gelir dayanır.
Struma yolcuları türkiye ve ingiltere arasındaki siyasi pazarlıkların sürdüğü yaklaşık 2,5 ay boyunca karantina koşulları altında bu limanda bekletilir.
Türkiye bu gemideki mülteciler için Almanya ile değil Ingiltere ile mücadele etmiştir, bu gemideki Yahudiler Turkiyeye yerleşmek için değil, Filistine geçmek için transit olarak kullanmak üzere karaya çıkmak istiyorlardı.
Istanbul’da kaldığı süre içinde, bir kaç şanslı yolcu, çeşitli gerekçelerle bu talihsiz gemiden kurtulmayı başarır. 800’e yakın yolcu ve mürettebatla köstence’den gelen gemi, siyasi pazarlıkların beklenen neticeyi vermemesi sonucu, 1942 yılının şubat ayında bu limandan koparılarak, geldiği yere, karadeniz’e iade edilir. ertesi gün, şile açıkların bir sovyet denizaltısı tarafından torpillenerek batırılır.
Tarih, acılarla, savaşla doludur; değişmesine olanak yoktur, ama gelecek? Hoyratlık, hiç ders alınmamışcasına sürüyor. Zalimler her devirde zalim.