Ey şiir ne çok acı var içinde...ne çok kırılmış kalbin
GENELEV MEKTUPLARI I. Tenime yabancılaştım, etime Göğsüme kollarıma kalçalarıma Bacaklarıma yabancılaştım. Saçlarım o eski güzelliğini Çoktan yitirdi
Sayfa 30 - Kırmızı Kedi YayınlarıKitabı okuyor
"Bu acımasızlıklar ger­çekte acımasızlık değildir. Ortaçağ'ın bir insanı bizim bugünkü yaşam üslubumuzu bambaşka açıdan değerlendirir, tümüyle acımasız, dehşet verici ve barbarca görüp aşağılardı! Her çağ, her uygarlık, her gelenek ve görenek kendine özgü bir üslubu içerir, kendisine yaraşır incelikleri ve sertlikleri, güzellikleri ve acımasızlıkları barındırır kendisinde, kimi acıları pek doğal karşılar, kimi kötülükleri sabırla sineye çeker. Ne zaman ki iki çağ, iki uygarlık ve iki din birbiriyle kesişirse, işte o zaman in­san yaşamı gerçek bir acıya, gerçek bir cehenneme dönüşür. Ortaçağ'da yaşayacak antik dünyanın insanı havasızlıktan içler acısı bir şekilde boğulup giderdi, bizim uygarlık ortamında bir ilkelin havasızlıktan boğulup gideceği gibi tıpkı. Öyle çağlar vardır ki, bütün bir kuşağın insanları iki çağ, iki ayrı yaşam üs­lubu arasında sıkışıp kalır, her türlü doğallık, her türlü gelenek ve görenek, her türlü korunmuşluk ve suçsuzluk duygusu çı­kıp gider elden. Kuşkusuz herkes bunun aynı ölçüde ayrımına varamaz. Nietzsche gibi biri bugünkü sefaleti bir kuşaktan çok daha fazla süre önce yaşamak zorunda kaldı; onun tek başına, hiç anlaşılmadan yaşadığını bugün binlerce insan yaşamakta."
Reklam
Hindistan’da Dul olmak
Lackshmama, küçük yaştaki iki oğluyla Delhi'nin güneyinde bulunan ve "beyaz dulların şehri" olarak tanınan Vrindavan'a gidiyordu. Kocası birkaç ay önce gripten ölmüştü. Kocasının ölümünden sonra ailesi onu birlikte yaşadıkları evden kovmuştu. Lackshmama üzüntüyle ülkedeki dulların yaşadıkları korkunç kaderi anlattı:
736 syf.
·
Puan vermedi
Call me Ishmael diye başlayan tüm zamanlardaki en sevdiğim kitap. Belki de bütün insanlığa hitap eden sayılı anlatılardan bir tanesi. Bunu çok basit bir sebepten dolayı söylüyorum. Hikayenin teması insanın kendi kendini tüketmesi üzerine kurulu. Yaşantısı ve kendine özgülüğü ne seviyede olursa olsun her insan ömründe en az bir kere kendini bir şey uğruna tüketir. Çoğu zaman bu öyle bir tükeniştir ki bittim öldüm desen bile içinde yeniden doğmak için yeni bir seni ortaya çıkaracak kıvılcım bırakır. Bu kıvılcımı yeniden doğmak yerine geri kalan ne varsa onu da yakmak için kullanmak bir insanın vereceği en zor kararlardan biri olmalı. Sıradan insanlar başına bir felaket geldiğinde izlerini hatıralarında ve kararlarında taşır. Tekrar canı yanmasın diye elinden geleni yapar. Ahab gibiler ise bu acı ve nefretle denizleri geçmeyi ,dünyanın sonuna kadar peşinde olduğunu kovalamayı kafasına koyar. Bazen düşünüyorum olmuş olanı kabul etmek mi yoksa Ahab gibi hayatın acımasızlığı karşısında çileden çıkıp daha da acımasız bir şekilde durmak mı bir hikayeyi daha anlamlı kılar. Bunun cevabı ne olursa olsun şu bir gerçek ki; kafamızın içinde sallanan bir güverte ,bu güverte üstünde karanlık okyanusa bakıp derin düşüncelerle kendi balinamızı aradığımız anlar olacak. Teselli olur mu bilmem ama söylemekte fayda var. Yalnız değiliz. O güvertede bambaşka yerlerde olsak da hepimiz varız. Hepimiz acı sona kadar aynı acılarla peşinde olduğumuzu arıyoruz.
Moby Dick
Moby DickHerman Melville · Yapı Kredi Yayınları · 20215,6bin okunma
Evet, az önce, Françoise gelmeden önce, Albertine’i artık sevmediğime hükmetmiş, kusursuz bir tahlil yaptığımı, her şeyi hesaba kattığımı düşünmüştüm; kalbimin derinliklerini gayet iyi bildiğimi zannetmiştim. Ama zekâmız ne kadar keskin olursa olsun, kalbimizde yer alan tek tek duyguları algılayamaz; çoğu zaman uçucu halde var olan duygularımız, onları ayrıştırabilecek bir olgu tarafından katılaştırılmadıkları sürece, kendilerini belli etmezler. Kendi kalbimin içini açıkça görebildiğimi zannederken yanılmıştım. Ne var ki, zihnin en keskin algılarının bana sağlayamadığı bilgi, şimdi acının ani tepkisiyle, billurlaşmış bir tuz gibi sert, parlak ve tuhaf bir görünümde, karşımda belirmişti. Albertine’in yanımdaki varlığından hiç kuşku duymazken, ansızın Alışkanlığın yeni bir çehresini görmekteydim. O güne kadar, Alışkanlığı her şeyden çok, algılamanın özgünlüğünü, hattâ algılama bilincini ortadan kaldıran, yok edici bir güç gibi görmüştüm hep; şimdiyse, korkunç bir tanrıça gibi görüyordum onu; bu tanrıça bize sımsıkı bağlıdır, anlamsız çehresi kalbimize öylesine gömülüdür ki, neredeyse farkına bile varmadığımız bu tanrıça, bizden kopmaya, uzaklaşmaya kalktığında, akla gelebilecek en dayanılmaz acıları yaşatır bize, ölüm kadar acımasız olur.
Her gün zaman geçsin ya da sonu gelmeyen çalışmaya eşlik etsin diye yapılan şakalar, espriler, takılmalar dışında kimsenin kimseye anlatacak bir şeyi yok. Herkes niçin burada olduğunu çok iyi biliyor, para kazanmak ya da geçinmek denen şey için. Her biri ötekine sinir bozucu duruşu ya da bakışıyla şu gerçeği anımsatmak için var sanki: yaşam acımasız, sakın düşeyim deme, bir kez düştün mü, sokak köpeğinden beter olursun.
Reklam
344 syf.
9/10 puan verdi
·
20 günde okudu
YILDIZ GEZGİNİ YORUM VE TANITIMI
"Ben yaşamın kendisiyim. On bin kuşakta yaşadım. Milyonlarca yıl yaşadım. Pek çok bedenim oldu. Ben, pek çok bedenin sahibi, süregidiyorum. Ben yaşamın kendisiyim. Ben hep parlayan ve zamana parmak ısırtan ve beden denilen, hep benim irademle işleyen ve geçici olarak işgal ettiğim madde bileşimlerinde, tutkumu gerçekleştiren sönmez
Yıldız Gezgini
Yıldız GezginiJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20146,8bin okunma
92 syf.
·
Puan vermedi
·
1 saatte okudu
Şule Gürbüz’ün ilk eseri olan “Kambur”, 1992 yılında basılmıştır. Türk edebiyatındaki postmodern roman anlayışının temsilcilerinden olan yazarın henüz on sekiz yaşında yayımladığı bu eseri, özgün bir anlatım ve üsluba sahiptir. Hayatın zorluklarını yaşamış ve bu zorluklar altında ezilen kambur; insanların ruhlarındaki kirlenmişliği de yüzlerine
Kambur
KamburŞule Gürbüz · İletişim Yayıncılık · 20196bin okunma
..... Ütopya Gerçek Olabilir mi? Ütopya Eleştirisi Ütopya olarak adlandırılan ülke; herkesin el ele verip ateş çemberleri etrafında keyifle sohbet ettiği, paranın, mücevherlerin ve kaftanların değer görmediği bir topluluktur. Fakir zengin ayrımı olmadan, halkın hırsızlık veya dilenciliğin ne olduğunu bilmeyecek kadar huzur içinde yaşamasına imkân
Benim de yapmam gerekiyordu o yüzden başlıyorum *Ben Rümeysa, eski arkadaşlarım bana Rumoş diyordu ama yeni sınıfımda iki Rümeysa olduğumuz için yeni arkadaşlarım soyadımla sesleniyor (eski ve yeni diye ayırmak zorundaydım evet) *Kitap okumasam muhtemelen ben olmazdım, okumak şu anki kişiliğimi oluşturdu *
İçimdeki Müzik
İçimdeki Müzik
okuduktan sonra hayatım değişti
Reklam
Gerçek hayattan esinlenmiş etkileyici bir öykü…
Annem, evi, babamı ve bizi terk ettiğinde ben altı yaşında, abim sekiz yaşındaydı. Annemin babamı terk etmesini o yaşta bile anlamıştım da, bizi terk etmesini anlamamıştım. Anne çocuklarını terk eder miydi? Babam, annemi döverdi. Babam beni, abimi döverdi. Ben o yaşlarda babalar döver diye biliyordum. Babalar döver… Anneler olmayınca, evlerin
VAR MI SİZİN DE BÖYLE CİNNETLERİNİZ? “Deliler ile benim aramdaki tek fark, onların bunu kabullenmemesidir. Oysa ben biliyorum deli olduğumu.” diyor, sürrealist ressam Salvador Dali. Dünyanın büyük çoğunluğu onun deli olduğuna, geri kalanıysa dahi olduğuna inanıyor. Hem deli olmak, dahi olmaya engel mi? Ya da tam tersi; dehalar da bir gün
370 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Hindistan’dan, Kafkaslara, Suriye, Irak’tan İzmir’e kadar Ortadoğu ve Güney Asya Coğrafyası’nın önemli bir bölümünü acımasız, kan, gözyaşıyla dolu savaşlarda askeri dehası sayesinde fetheden, dönemin en güçlü ordusuna sahip Beyazıt’ı büyük bozguna uğratan büyük Türk imparatoru’nun aynı zamanda nazik, sanata ve toplumsal yaşama, erdeme önem veren
Timurlenk
TimurlenkJean Paul Roux · Dergâh Yayınları · 202226 okunma
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.