Sarayda şarbon hastalığı
Sultan Hamid'in hususi operatörlüğüne tâyinimden birkaç sene sonraydı. Bir gün Hünkârın en sevgili gözdesi hastalanmış. Ecnebi saray hekimlerinden biri bakmış: «Ehemmiyetsiz bir çıban, låpa koyunuz, geçer!» demiş! Ama, kadıncağız bu tedavi tarzıyle iyi olmamış. Üstelik sırtındaki yara büyüdükçe büyümüş… Padişahın vehmi, malüm… Hünkâr telâşa
Toplumsal sorunların çözümünden bahsederken şu örneği veririm: Su hastaysa zaman içinde sudaki balıklar da hasta olur. Tek tek balıkları iyileştirmeye çalışmak iyi bir strateji değildir. Suyun kirliliğiyle ilgilenmek ve suyun kirliliğine öncelik vererek bu duruma çare bulmak gerektiğini söylerim.
Reklam
En ufak bir güce sahip olduğunuz zaman başkalarını taciz etmekten veya onlara saldırmaktan hiç çekinmiyorsunuz. İçinizde, ta derinlerde gizlenen şeytanlardan kurtulmanız için tek çare, onları merhametsizce bastırmanızdır! Ya düzen ya da karmaşa!
Sayfa 173Kitabı okudu
Aliya İzzetbegoviç'in Türklere Yazdığı Mektup
"Merhaba efendim, ben Aliya. Aliya İzzetbegoviç. Bosna-Hersek'in cumhurbaşkanıyım. Sizi Devlet-i Aliyye'nin en güzel şehirlerinden birinden, Bosna Sarayı'ndan, sizin daha sık kullandığınız haliyle Saraybosna'dan selamlıyorum. Bu kısacık sohbetimizde, parçası olduğumuz Avrupa'dan, Avrupa'nın ve Batı'nın
Mobbing Bank Diyor ki;
Güç, ahlakı zayıf insanların ilgisini çeker. Maddi gücüne tapanlar ve tapılmasını isteyen kodamanlar neden güce oynuyorlar? Sürdürülebilir güç olmak tek dertleri. Şunu unutuyorlar. Bir maddi değeri nasıl elde ettiyseniz aynı yöntemle kaybedersiniz. Kimden çaldıysanız bir başkası da gelir sizden çalar ya da bir devrime denk gelir çalınanları gerçek hak sahiplerine geri iade etmek zorunda kalarak kaybedersiniz. Diğer tüm seçenekler denendi. Sonuç değişmediği daha vahşi bir hal aldı. O zaman tek çare DEVRİM kaldı. O günlerde bu toplumun kapısını çaldı. Uyandırmaya zorluyor tüm engellemelere rağmen. Nereye kadar bu sömürge bu haliyle devam edebilir? Siz niyetinizden vazgeçemeyeceğinize göre bu zorbalık daha fazla sürdürülebilir mi? Ey sermaye sahibi olarak beslenmiş kodamanlar göbekten bağlı olduğunuz emperyalizme siz başkaldırabilir misiniz? ] Önder KARAÇAY [
Karısını Hz. Ömer (r.a.)'a Şikayet Eden Adam
Hz. Ömer'in hilafeti zamanında bir adam, davranışlarını beğenmediği karısını şikâyet etmek üzere halifenin evine gelir. Kapının önüne oturur ve Hz. Ömer'in çıkmasını bekler. Derken içeriden bir gürültü kopar. Hz. Ömer'in hanımı koca halifeye bağırıp çağırmakta ve fakat Hz. Ömer ağzını açıp da karısına tek kelime söylememektedir. Bu hâli gören kapıdaki zavallı boynunu bükerek: "Bütün şiddetine ve sertliğine rağmen, üstelik mü'minlerin emiri iken Ömer'in hâli böyle olursa, benim derdime nasıl çare bulabilir" diye düşünür ve kalkıp giderken Hz. Ömer dışarı çıkar. Adamın arkasından: - Hayrola, derdin neydi? diye seslenir. Adam da der ki: - Ey mü'minlerin emiri! Karımın kötü huylarını ve bana olan saygısızlığını şikâyet etmek üzere gelmiştim. Senin karının da sana karşı olmadık sözler söylediğini duyunca vazgeçip geri döndüm ve kendi kendime: Mü'minlerin emiri karısıyla böyle olunca, benim derdime nasıl deva bulacak? dedim. O zaman Hz. Ömer adama şunları söyledi: - Kardeşim, karımın benim üzerimdeki hakları sebebiyle ona katlanmaya çalışıyorum. Zira o benim hem aşcım, hem fırıncım, hem çamaşırcım, hem de çocuklarımın süt annesidir. Halbuki o bütün bunları yapmak zorunda değildir. Üstelik gönlümün harama meyletmesine engel olan da odur. Bu sebeple onun yaptıklarına katlanıyorum. Bu sözleri duyan adam: - Ey mü'minlerin emiri! Benim karım da aynen öyle, dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer adamı: - Haydi kardeşim, karına katlanmaya bak! Hayat dediğin göz açıp kapayana kadar geçiyor! diye teselli etti. (Zehebî, el-Kebair, s. 179).
Sayfa 335 - ERKAM YAYINLARIKitabı okuyor
Reklam
Derin derin nefes alıp kovuyor zihnindeki sesi. Sesle bir­likte kadınların görüntüleri de kayboluyor. Ciğerlerine do­lan ağır kömür kokusu öksürtüyor onu. Bir küfür yükseliyor boğazından, vazgeçiyor, ne yararı olacak ki ? Biraz daha hız­Iandırıyor adımlarını. Hem de nereye gittiğini bilmemesine rağmen. Hem de çare olmayacağını bile bile. Geniş adımları gergin, yumrukları sıkılı, sağ gözü seğiriyor. Bir tek onun far­ kında. Belki de o sebepten daha çok hiddetleniyor. Hiçbir za­man sahip olamadı şu sağ gözüne, sinirlenince hep seğirir ... İnsanoğlu neden bu kadar zayıftır ki?
512 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
KIZIL SARMAŞIK Herkese Merhabalar... Sizlere kalemini severek okuduğum yazarın yeni kitabı ile geldim. Evet her kitabı ayrı bir güzel oluyor. Bu kitabını da ayrı sevdim. Hayat insanı illa sınıyor kimi zaman mutluluk kimi zaman mutsuzluk kimi zamanda kayıplar ile... Bazen taş uzaktan gelmez ama onu anlamak kolay da olmaz. İnsan en güvendiğinden
Kızıl Sarmaşık
Kızıl SarmaşıkAyşenur İnce · Parola Yayınları · 202438 okunma
Psikopatolojik model tecavüzü, tek tek bireylerin yaşadığı, kendine özgü bir dizi sorun olarak görme eğilimindedir. Bu ise, karmaşık bir toplumsal sorunun sebebinin ve çaresinin bireyde aranmasına ve tecavüz olayının içinde yer aldığı kültürel ve yapısal bağlamın gözardı edilmesine yol açmaktadır. Bireyci açıklamaların belirgin etkisi, soruna hiçbir zaman bireysel saldırganın ötesine gitmeyen bir yaklaşım getirmesinde görülür. Cinsel şiddet içeren davranışın birkaç "hasta" erkekle sınırlı olduğu varsayıldığında, çare, sorun yaratan bu birkaç bireyi "tedavi etmek" üzere, ilaçlarda, ameliyatta, şok terapisinde ya da psikoterapide aranacaktır. Kadınlar ise, "kendi sorunlarına", bu "bir avuç akıl hastasından" uzak durmakla çare bulabileceklerdir. Görüldüğü gibi, tecavüze ilişkin psikopatolojik model, toplumda kadınlara karŞı cinsel şiddeti harekete geçirmiş olabilecek unsurları inceleme ve değiştirme gereğini ortadan kaldırmaktadır. Sorumluluğun bu şekilde tanımlanmasının bir sonucu da, erkeklerin tecavüzle kendi sorunları olarak yüzleşmekten kurtarılmalarıdır. Mesele tecavüz eden üç-beş erkeğin zaafından ibaretse ya da asıl suçlular kadınların kendileriyse, o zaman erkekler neden tecavüzle ilgilensinler ki! Statü ve iktidarın erkeklere ait olduğu bir toplumda bu ideoloji hiç de şaşırtıcı değildir.
Zenginliğin kaynağı ne olursa olsun, ister Batıda Asya ve Afrika'nın yağmalanması ile ortaya çıkan sanayileşme, isterse Doğu'da petrolden sağlanan gelir, harcamayı mutluluk kabul eden insanların geliştirdiği kullan-at, ya da belirli bir zaman sonra yenile kültürünü güçlendiriyor ve bu her alana egemen oluyor. Bir zaman sonra zengini, tüketim ve gösterişi tek amaç kültürün değerleri kuşatıyor. Öyle bir kuşatılma ki, bize yalnızca tek kapı bırakılıyor, o da isteseniz de istemeseniz de bu akıntıya kapılmak. Söz konusu "akıntı toplumu"nun dışına çıkmaya kalkarsanız, önünüze çocuklarınızın eğitiminden, mesken sağlamaya ve ev döşemeye kadar öyle engeller çıkar ki, kendinizi akıntıya bırakmatan başka çare bulamazsınız.
Reklam
Gerçek hayattan esinlenmiş etkileyici bir öykü…
Annem, evi, babamı ve bizi terk ettiğinde ben altı yaşında, abim sekiz yaşındaydı. Annemin babamı terk etmesini o yaşta bile anlamıştım da, bizi terk etmesini anlamamıştım. Anne çocuklarını terk eder miydi? Babam, annemi döverdi. Babam beni, abimi döverdi. Ben o yaşlarda babalar döver diye biliyordum. Babalar döver… Anneler olmayınca, evlerin
Seyit Onbaşı
Çelik püskürtüyor deniz Ve Mecidiye Tabyası’nı altüst eden ateş, Mermi yağıyor âdeta, Cesur Mehmetçiğimin üzerine. Ve bir emir Takım subayı Fehmi Bey’den: Sığınağa gir, asker hemen!
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI «Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.» Uvertür Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük. * Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
19 Nisan 2024 22.42 Tam otuz yıl saatim islemiş ben durmuşum; Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum... NFK 19.20 "Sakın beni unutma, olur mu? Çünkü ben seni hiç unutmayacağım." dedi. Neyim var ki unutulmayacak, der gibi gülümsedim. Ama unutuş yahut unutmayış hususunda bir yorumda bulunmadım. Çünkü "asla" diye kurulan
Resim