onun şimdi bir inancı vardı, birtakım prensiplere veya sözlere ya da düşüncelere değil, yaşayan, her zaman hissedilen bir Tanrı’ya inancı vardı. Önceleri onu, belirlediği amaçlarda arıyordu. Bu yalnızca Tanrı’yı arayıştı; tutsaklığı sırasında ansızın dadısının çok eskiden ona söylemiş olduğu şeyi; Tanrı’nın, burada, orada, her yerde bulunduğunu, tartışmalarla, fikir yürütmelerle değil, doğrudan doğruya duygusuyla anlamıştı.