Ne zaman umrumda ne mekan benim
Yarından vazgeçtim dünden vazgeçtim
Ne bu ömür benim ne de can benim
Ben seni göreli benden vazgeçtim
Derde hedef oldum sen oksun diye
Güllere yalvardım sen koksun diye
Sen yoktun yanımda sen yoksun diye
Akşamdan geceden günden vazgeçtim
Sensiz ne yurdum var ne yerim dedim
Senden sorarlarsa ne derim dedim
Belki kavuşursam üzerim dedim
Ben senin uğruna senden vazgeçtim
Olacak öylesine bir aydınlık ki
varlık
çatlayacak.
Olacak öylesine bir karanlık ki
yokluk
parçalanacak.
Olacak öylesine bir doluluk ki
oluş
patlayacak.
O zaman
havalanacak
yeni ben çatlaklarından
yaşamın
yeni kanatlarıyla
rengarenk, engin
oluşarak.
Çünkü ben aynada insanın kendi görebileceğine inanmıyorum.
Biz aynada insanların bizi nasıl gördüğünü görüyoruz.
Dolayısıyla aynanın nesneleri gösterdiği doğru olabilir ama insanı göstermez.
Ben kendimi aynada hiçbir zaman görmeyi ümit etmedim...
Ayna bana, başkaları beni nasıl görüyor konusunda rapor verir.
| İsmet Özel
Aşk hiç bir zaman tek bir insana bağlı değildir
Bazı aşıklar var ki birden fazla kişiyle bile aşk yaşıyor ölünceye kadar farklı insanlara aşık olan insanlar gördüm
Ne var ki, uyuştuğumuz konular da var.
Seni çok seviyorum, diyorsun; ben de seni çok seviyorum.
Seni düşünmekten bitkinim, diyorsun; benimki çılgınlığa varıyor.
Sonra, "sevgilim" dediğim zaman mektup bitmiyor.
"Kheiron'un onu mahvettiğini söyledin. Sen bir Tanrıçasın ama soğuksun, hiçbir şey bilmiyorsun. Onu mahveden sensin. Nasıl hatırlanacağına bir bak. Hektor'u öldürürken, Troilos'u öldürürken. Kederinin içinde acımasızca yaptığı şeylerle hatırlanacak."
"Belki bu tür şeyler Tanrılar arasında erdem olarak kabul ediliyordur. Ama bir hayatı almanın nesiyle övünülür? Öyle kolay ölüyoruz ki. Onu da başka bir Pyrrhus mu yapacaksın? Bırak onun hikayeleri daha fazla olsun?"
"Daha fazla ne?"
Bir kez olsun korkmuyorum. Bana daha ne yapabilir ki?
"Hektor'un cesedini geri vermesi, bu hatırlanmalı."
"Başka?"
"Lir çalma yeteneği. Güzel sesi.
Kızlar... Başka bir kralın ellerinde acı çekmesinler diye kendine aldı onları."
"Başka hatıran yok mu?"
"Ben hatıralardan ibaretim."
"Anlat o zaman."
Hiç yalnız hissetmedim kendimi. Bir odada tek başıma kaldım, int*harın eşiğinde. Kendimi çok kötü hissettiğim oldu; ama hiçbir zaman birinin odaya girip kendimi daha iyi hissetmemi sağlayacağını düşünmedim?
Ya da birkaç kişinin... Başka bir deyişle, yalnızlık beni hiçbir zaman rahatsız etmemiştir, çünkü yalnız kalmaya doyamam. Ben kendimi insan dolu bir odada ya da tezahürat yapan seyircilerle dolu bir tribünde en yalnız hissederim.
Ibsen'den bir alıntı yapacağım: "En güçlü insanlar genellikle yalnızdır."
Kitaba Başkomiser Nevzat’ın anlatımıyla başlayacağım diye beklerken Müstak Serhazin isminde birinin anlatımıyla başladım. Bu yönüyle Kayıp Tanrılar Ülkesi kitabına benziyor. Daha doğrusu Kayıp Tanrılar Ülkesi bu kitaba benziyor. Ben sıralamayı bozup Sultan’ı Öldürmek’i daha sonra okuduğum için bu benzetmeyi yaptım.
Romanda “Katil kim ?” sorusundan çok Fatih Sultan Mehmed ve Osmanlı Devleti ile ilgili olaylar ilgimi çekti. Zaten bu tarz kitaplarda hiçbir zaman katili bilemem. Yine bilemedim bu kitapta da. Osmanlı Devleti’ndeki taht kavgalarını, entrikaları okuduğunuzda bu devletin nasıl imparatorluğa dönüştüğüne şaşırıyor ve bu karmaşada Fatih’e bir kere daha hayran oluyorsunuz. Özellikle İstanbul’un Fethi ile ilgili bölümler ve olaylar çok doyurucuydu.
Fatih Sultan Mehmed ile ilgili romanlara çok ilgi duymuşumdur esasında. Çocukken Feridun Fazıl Tülbentçi’den “İstanbul’un Fethi” isimli romanı okumuştum. Henüz okumadım ama elimde Beyazıt Akman’dan “Dünyanın İlk Günü” isimli roman mevcut. Bu gibi Fatih’i ve fetihi anlatan romanlar varsa önerilere açığım her daim.
Bunun dışında Müstak’ın ruhsal durumu, üç farklı iç sesinin birbiriyle sürekli çatışması, katil olup olmadığına yönelik yaşadığı çelişkiler romanın psikolojik tarafını güzel bir şekilde yansıtıyor biz okuyuculara.
Okuduklarım içinde benim en beğendiğim Ahmet Ümit kitabı olduğunu söyleyebilirim “Sultan’ı Öldürmek” romanının. Kitap sonunda bizi karşılayan tarih ve psikoloji kitaplarından oluşan 5 sayfalık kaynakça bu başarının sırrını ortaya koyuyor.
Sultanı ÖldürmekAhmet Ümit · Everest Yayınları · 201920,3bin okunma
Annem tutuşan ellerimiz ayrıldı
Kalbimdeki sensizlik yara
Acın içimde kemirgen
Köhne bir virane şimdi
Yıkık dökük viraneyim
İyi olmaz bir sancıdayım
Sensizlik denizinde
Savrulur seni bulamam
Günler geceler seni getirmez
Sana olan özlemim
Sana olan sevgimi zaman bitirmez
Kalbim senin özleminle yanar.
Gel yine aş kapıdan
Sarıl boynuma ben gitmedim de
Seninleyim oğlum de
Üzülme boynunu bükme
Hüzünlerimi topla
Bahar dalında çiçekler gibi
Yeniden açalım seninle
Ebedi bir alemde birlikte.
Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukca mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil
Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
Her yetişkin önce çocuktu… Ama pek azı bunu hatırlıyor. Syf. 7
…insan üzgün olduğu zaman gün batımını çok sever. Syf. 39
Onu sözlerine göre değil de davranışlarına göre değerlendirmem gerekirmiş. Syf. 52
En zoru da budur. İnsanın kendini yargılaması, başkasını yargılamasından çok daha zordur. Syf. 65
İnsanların arasında da yalnızlık duyabilir insan. Syf. 98
Örneğin, öğleden sonra saat dörtte gelecek olursan ben saat üçten sonra mutlu olmaya başlarım. Vakit ilerledikçe kendimi daha mutlu hissederim. Saat dört olunca heyecanlanmaya ve huzursuz olmaya başlarım. Ne kadar mutlu olduğumu sana gösterebilmeliyim. Ancak herhangi bir saatte gelirsen yüreğimi hangi saatte hazırlayacağımı bilemem. Bazı şeyler için merasim gerek. Syf. 114
İnsan, gerçeği ancak yüreğiyle görebilir. Gözler, hiçbir şeyin özünü göremez. Syf. 117
İnsanlar, bulundukları yerden hiçbir zaman memnun olmazlar. Syf. 120
Su, insanın yüreğine de iyi gelebilir... Syf. 125
…bir uçuruma doğru sürükleniyormuş gibiydi ve onu tutmak için elimden bir şey gelmiyordu… Syf. 138
Aslında çok üzgündüm ama onlara yorgun olduğumu söyledim. Syf. 147