OLENA
Olena… Ne kadar olmuyor desem de inanma bana Başka biri oluyorum seni düşününce İkimizden başka kimse kalmıyor sanki şu dünyada İşte öyle muhtaç, öyle mecburum sana Ama sen güzelsin Olena, fakat güzel nedir bilmezsin Güzeli görenlerin kana bulanan ellerini anlatabilseydim keşke sana Bir Sultan edasıyla kölem diye hapsederken zindanlara sevdasını Nereden bilecekti saraylarda kölesinin esiri olacağını Ah Olena! Ben az diyeyim ne olur sen çok anla Ne ben Yusuf’um ne sen Züleyha Hem sen karanlıklarda göremezsin Sakın düşme Olena kuyular çok derin Her gece kuyuların yalnızlığını taşıyorum içimde Ne başımı kaldırıyorum ne uzanan bir el arıyorum ellerime Ama biliyorum Olena bir anda açılmıyor artık Nusretin kapıları Sakın unutma hatırla ama rahmetin bize yavaş yavaş yağacağını Ve hissediyorum yağan rahmet bize bir ateş getirecek Saracak her yanımızı öyle serin öyle ılık değecek ki tenlerimize O zaman anlayacaksın ciğeri yanıkların yanmayacağını Ah Olena görüyor musun nelere şahit oldun mısralarımda Ha bu gün ha yarın alıp başımı gidersem buralardan Beni böyle hatırla… Fatih Buhara BENZEK
Kış günü sokağa atılmış bir kedi gibi kendimi zavallı hissediyorum.
Kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil… İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile… Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman nasıl hazin bir hal aldığımı tasvir edemezsiniz. Kış günü sokağa atılmış bir kedi gibi kendimi zavallı hissediyorum.
Reklam
KÜÇÜK PRENS ASLINDA KİMDİ
Küçük Prensle ilgili kurguladığım bazı şeyleri paylaşmak istiyorum sizinle . Küçük Prens aslında psikolojik anlamda sorunları olan biri gibi hissediyorum bazen . Bana çok sevgi dolu masum bir çocukmuş da ailesi tarafından ihmal edilip günlerce odada yalnız ve aç bırakılarak büyütülmüş , bu nedenle de hastalıklı bir karaktere sahip yetişkin
"Kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil… İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile… Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman nasıl hazin bir hal aldığımı tasvir edemezsiniz. Kış günü sokağa atılmış bir kedi gibi kendimi zavallı hissediyorum."
Sabahattin Ali
Sabahattin Ali
hiç düşündün mü ne kadar cahiliyiz birbirimizin? peki, kim kurtaracak beni var olmaktan? yaşıyor muyum, yoksa yaşar gibi mi yapıyorum?
biraz da ciddi şeyler ilkokul kitapları ilkokul düzeyindeki öğrencilere uygun mu? müfredat yahut yeni adıyla öğretim programı sahiden de yanlış mı planlanmış? öğrencilerin, talebe olduğunu söyleyebilir miyiz? eğitim sistemini gece-gündüz eleştirmek neye dahil? eleştirenlerin gerçek bir isnadı var mı? pisa, tims, kanguru soruları bizim eğitim
Reklam
Beni insanlardan soğutan çok ciddi yozlaşmalar var. Öyle basitleşti ki insan benliği ve ruhu, tanımlamalar da bir o kadar bayağı. Bu yozlaşmanın muhafazakar kesimde daha belirgin olması bilhassa daha üzücü. Yaşımız artık ilerledi diye mi daha çok dikkatimizi çekiyor bilemiyorum fakat insan zihnen ve ruhen robotlaşmaya başladı iyice. Birbiri gibi düşünen, giyinen ve hareket eden yığınla insan üstümüze üstümüze geliyor sanki. Herkes eşyadan, evcil bir hayvandan bahseder gibi bahsediyor insandan. İşin komiği, ortalama bir yaşa gelen çoğu kişi, bütün karakter analizlerini genellikle evlilik üzerinden yapmaya çalışıyor. Erkek dediğin şöyle olmalı, kadın dediğin böyle olmalı. Ümmetin kızı böyle olacak, ümmetin erkeği şöyle olacak. Zaten herkes profesör olduğu için bakın şöyle de olabilir diyemiyoruz kimseye. Herkes o kadar doğrusunu biliyor ki mevzuları bu kadar yanlış kimden, nereden çıkıyor vallahi idrak edemiyorum. Kendimi bir simülasyonda yaşıyormuş gibi hissediyorum çoğu zaman. Hasılı , kendinizi parçalasanız da nafile. Samimiyeti ve en önemlisi merhameti olmayan bir insanı binlerce teste de soksanız, binlerce analizden de geçirseniz tanıyamazsınız. Çünkü o yeri göğü titreten çalımlarınıza rağmen iki söze, bir tebessüme kanabilecek kadar zayıf varlıklarsınız. Çünkü her insan bambaşka bir toprağa , bambaşka bir iklime sahip kendi içinde. Sizin onun içinde papatyalar yetiştiğini düşünmeniz, size ayrık otları layık görene kadar sürebilir. Yarım yamalak psikoloji, eğreti aşkım kapışmak ilişki bilginizle ben insan sarrafıyım kibriniz alaşağı edebilir sizi. Dua edin ki; Allah merhameti kurumamış insanlara denk getirsin hepinizi.
Dar kapıdan girmeye çabalayın. Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı büyük ve yol geniştir. Bu kapıdan girenler çoktur. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır. ( Matta Luk.13:24) Beled Suresine dair okurken aklıma Andre Gide'nin şimdilik iki kez okuduğum Dar Kapı isimli kitabı geldi. Daha önce kitaba dair aldığım
Elimden Tut Ey Ramazan
Gözümüzün nuru mübarek Ramazan ayına kavuştuk. Kavuşturan Allah'a sonsuz hamd olsun. 11 ay beklemeye değen,insanın yüreğinde ayrı bir coşku,sevinç hissettiren bu ayda kendimi bu kez daha farklı hissediyorum,uzun zamandır içinden çıkamadığım kuyudan bu Ramazanda çıkacakmışım gibi bir his. Kuru sıcak anlamına gelen ramazanın bir diğer
Resim