Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.12
Büşra Baba
Büşra Baba
@zamanekalemi
Live a life you will remember.
İngilizce Öğretmeni
Lisans
Ankara
275 okur puanı
Nisan 2018 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
İncelemenin başlığı kitaptan bir alıntı olsun istedim çünkü bence kitabın alt metni bu. İnsanın yaşadıklarının, ona yaşatılanların istese de istemese de bir gün onu ne kadar kırılgan ya da zalim yapacak ögeler olduğunu anlatıyor kitap ki bunu aslında hepimiz biliyoruz.
Kitap klasik bir Ahmet Ümit romanı. dil sade, üslup akıcı , olay çarpıcı , kurgu derin ve komplike. karakterler üzerine düşünülmüş ve bu karakterler aslında hepimizin hayatında olan, tanıdık kişilikler. Ahmet Ümit'in bence en büyük özelliğinde kitaplarında sadece polisiye bir olay örgüsü takip etmiyor oluşu. Polisiyeyi zaten harika yazıyor fakat bunun yanında okuyucuya her kitabında farklı bir dünyanın kapısını açıyor. Bu sayede bir çok konu hakkında bilgi sahibi de olabiliyorsunuz.
Bu kitapta başka dünyaya açılan kapı mitoloji. Eğer biraz dahi ilginiz varsa mutlaka kitabı okuyun. mitolojiye ilginiz yoksa da okuyun çünkü bir sürü şey öğreneceksiniz.
Özetle beni fazlasıyla tatmin eden bir kitap oldu. Her ayrıntısı çok ince işlenmiş, karakterler özenle tahlil edilmiş, olay muazzam kurgulanmış. Size de sadece okumak kalıyor.
9/10
İnsanların duyguları olmasaydı her şey daha mı kolay olurdu?
Kitabın temel sorusu bu ve üzerine yazılan kurgu bu sorunun üzerine ilerliyor. Dünyanın kuruluşundan bu güne dek yaşanan bütün trajedilerin, acıların, cinayetlerin sorumlusu insanları hayvanlardan ayıran aşk, nefret, kıskançlık, hırs gibi duyguların bütünü mü? Unutmak, unutarak yaşayabilmek insanoğlu için bir nimet mi? Kitabı okurken bu sorular beynimde döndü durdu.
Livaneli, okuyucuyu çok iyi tanıyor. Üslubu, dili, olayları kurgulayışı, karakterlerin derinliği bunun kanıtları. Kendi tabiri ile "modern binbşr gece masalı" tadında bir kitap olmuş. Merak duygusu kitabı okurken sizi zinde tutuyor ve kitabın çekiciliğini artırıyor. Ama bunun yanında duyguların insanlar üzerindeki etkisini, empatiyi, duygularımız bizde yarattığı zaafları da bu gözle görmek keyif verdi bana.
Okuyucu pişman etmeyecek bir öykü. Temelde birbirinden iki farklı insanın; emekli inşaat mühendisi Ahmet bey ve gazeteci genç kızın tanışması ile başlayan, onların tanışmalarına bir vesile olan cinayeti ve bu cinayetin Ahmet bey ve gazeteci kız arasında 'merak ' duygusunun sebep olduğu olaylara uzanan keyifli bir kitap.
Tam bir Anadolu masalı. Kahramanlar, dil, üslup, olay, kurgu her anlamıyla masalsı ve çok akıcı. Sıkıldığım tek bir an olmadı okurken. Diğer 3 kitabı da aynı hevesle okuyacağım. O kadar hissettiriyor ki Memed'in kavgasını , aşkını, merhametini, cesaretini kendinizde buluyorsunuz. Büyük usta Yaşar Kemal, ustalığı hakını vermiş.
Okur Takip Önerileri
Çok gerçek bir kitap. Her sayfası etkileyici. Karakterler samimi. Dili çok akıcı. Ve acı bir kitap bence. Çaresizliği, hayatın olmaz yönlerini bu kadar net görüyor olmak beni üzüyor. Kesinlikle okunmalı.
Kitabı bir solukta bitirdim ama kısa olduğu için değil, bu deneyimi yaşamak biliyoruz ki uzak bir ihtimal. Bu merakımdan bir solukta bitirdim. Duygu geçişleri çok iyi yansıtılmış. Benmişim ertesi gün idam edilecek kişi gibi okudum. Kitap bittiğinde kendi dünyama dönüp, hayır ben odamdayım idrakını bile yaşadım.
Gerçek ve Cesur bir kitap...
Bu kitabı okumadığınız her gün için pişman olmayın, okuyun.
Kitap o kadar muazzam ki nasıl inceleme yapacağımı bilmiyorum. Öncelikle şunu söylemem gerek; kitap çok zekice yazılmış. Hem psikolojik geçişleri , hem kurgusu çok ilgi çekici ve çok gerçek.
Kahramanımız Charlie, düşük zeka seviyesi ile dünyaya gelmiş ve hayattaki tek amacı annesinin her zaman dediği gibi 'akıllı olmak'. bunu çok istiyor. Çünkü akılla olunca, bir sürü arkadaşı olacak ve herkes onu sevecek. En önemlisi de hiç yalnız kalmayacak. Sevgi dolu bir çocuk ama öyle büyüdüğünden değil, öyle olmak istediğinden.
Charlie'nin tek arkadaşı Algernon. Algernon, bir fare. Aslında Charlie'nin etrafında onu seven pek çok kişi var fakat hiçbiri Charlie'yi anlayamaz. Sadece Algernon anlayabilir. Çünkü ikisi de dünyada bu deneyin yapıldığı tek varlıklar.
Charlie'nin akıllı olma hevesi, öğrenme çabası, cesareti beni çok etkiledi. Bilinçaltı ile yüzleşmesi çok detaylı ve çarpıcı anlatılmış. Elimden bırakamadım. Kitap tek kelimeyle 'cesur'. Evet bu kitabı bu şekilde tanımlayabilirim. Sonuna kadar tavsiye ediyorum değerli okurlar. Lütfen okuyun.
Haruki Murakami'den okuduğum ilk kitap olan İmkansızın şarkısı beni pek tahmin etmediğim bir şekilde etkiledi. Yazarın aldığı tüm övgüleri sonuna kadar hak ettiğini düşünüyorum.
Öncelikle bana göre bu kitap tam anlamıyla bir sevgi romanı. Kahramanımız Vatanabe'nin çevresinde, onun hayatına girip çıkan insanlarla ilişkisine, duygularına, gelişimine, basit ama düzenli hayat biçimine, arkadaşlıklarına, hiçbir şey olamadığı kadar dürüst olmasına tanık oldum ve gördüm ki insanlar birbirlerini çok farklı şekillerde sevebilirler. Bir insanla mutlu olmanın yolu, onu bileklerinizi kesseniz dahi acısını hissetmeyecek kadar sevmenizi gerektirmez. Ama eğer birini gerçekten seviyorsanız o zaman Vatanebe kadar dürüst sevmeniz, emek vermeniz gerekir. Sonucuna karar veremediğiniz bir maçta kıçınızdan ter akana kadar savaşmak gibi.
Kitabın bir diğer özelliği yazarın hayatından notlar taşıyor olması ve dünya edebiyatından çeşitli izler barındırıyor olması. Ayrıca yaşanan dönemin müzik kültürünü , yaşam biçimini çok açık hissettiriyor. Ve şunu da eklemem gerekir ki; yazarın dili çok yalın, sade ve olayları kurgulama biçimi çok sürükleyici.
Sonuç olarak ben elimden bırakamadım kitabı, çok sevdim ve şimdiden yazarın diğer kitaplarını listeme ekledim.
John Fowles ile tanışmama sebep olan bu kitaba gerçekten hayran kaldım. Kitabın içeriğinden değil de bana hissettirdiklerinden bahsetmek istiyorum. Kitap, size sevginin tanımını sorgulatıyor. Buradaki sevgiden kastım, herhangi bir şeye duyulan sevgi olabilir. Adına aşk, cinsel çekim, tutku, sadakat ne derseniz deyin. Sevginin tanımı benim için ne? Bir insana sevgi duyduğumda içimde hangi duygu daha yoğun basıyor? Beni seven bir insanın bana karşı ne hissetmesini, nasıl sevmesini isterdim? Sevgi bencil bir duygu mudur? Sahip olmak ve sevgi birbirinden zıt mıdır yoksa paralel midir? Nefret nerede başlar?.... Gibi ardı arkası kesilmeyen sorularla doldu zihnim kitabı okurken. Cevaplarını bulamadım çoğu sorunun ama emin olduğum tek bir şey var: Sevgi ne olursa olsun sizi yaralamaz, öldürmez, zarar vermez. Sizi beslemeyen, yeşertmeyen hiçbir duygu sevgi ile bağlantılı olamaz.
Neticede, John Fawles kalemini çok sevdim. Büyücü kitabı ile devam edeceğim. Tanımayanlar var ise mutlaka Koleksiyoncu ile başlasınlar derim. Şimdilik hoşçakalın.
Bu kitap başka kitap arkadaşlar.. Çoğu kişi Murat Menteş'in aforizmalar üzerine kitap yazdığını düşünür. Katılmıyorum. Bana göre Murat Menteş bu çağın kalemi en yetkin kullanan yazarlarından birisi. Kurgusu heyecanlı, betimlemeleri akıllıca, dili süper akıcı ve bu kurduğu dünyanın içerisine öyle karakterler dahil ediyor ki kitabı oturup hepimiz beraber okuyormuş hissine kapılıyoruz. Ve tabi ki bu yetkin kalemden dilimize pelesenk olan o aforizmalar kurgu gidişatına paralel olarak meydana çıkıyor.
Kitabın konusu zaten arkasında yazıyor alırsanız okursunuz ben size kitabı neden okumanız gerektiğini söyleyeceğim.
Asla deneyimleyemeyeceğiniz bir tecrübeyi, müthiş tecrübeli bir adamın gözünden yaşamak isterseniz, kahkahalarla gülmek isterseniz, aşık olduğunuzda o aşkı betimlemede ne kadar zayıf kaldığımızı öğrenmek isterseniz lütfen bu kitabı okuyun.
Demem o ki; BU KİTABI OKUYUN!!!
Kavim, Ahmet Ümit'in ilk okuduğum kitaplarından biri. Yıllar sonra kitaplığımı düzenlerken kitabı farkettim ve tekrar okumak istedim. Kitap göğsünde bir haçla öldürülen, başucuna Kutsal Kitap bırakılan ve mistik mesajlar içeren bir cinayetle başlıyor. Kahramanlarımız çok sevdiğimiz Başkomiser Nevzat, onun Deli bozuk Komiseri Ali, ve çalışkan kriminolog Zeynep. Ahmet Ümit'in usta üslubu ve akıcı dili bu kitapta da kendini gösteriyor. Kitap resmen akıyor gidiyor. Cinayet soruşturması esnasında Başkomiser Nevzat ekseninde Hristiyanlık ile ve buna bağlı mezhepler ile ilgili bir dünya bilgi karşılıyor sizi. Aslında aynı topraklarda yaşamamıza rağmen haklarında hiçbir şey bilmediğimiz Süryaniler hikayeye dahil oluyor. Ve maharetli ekibimiz sonunda cinayeti çözüyor sizde büyük bir keyifle okuyorsunuz. Fakat Ahmet Ümit'ten her bahsedişimde muhteşem üslubunun yanı sıra her kitabının dolu dolu olduğunu ve ders niteliğinde alt metinler içerdiğini söylemek isterim. Kavim, Ahmet Ümit'in değeri bilinmemiş kitaplarından biridir. Hem heyecanlı bir polisiye hem de bambaşka bir dünyanın kapılarını aralamak isterseniz lütfen okuyunuz.
Nar Ağacı
Yıllardır kitap okurum ve yıllar içinde edindiğim bazı alışkanlıklarım var. Mesela bir kitabı okurken o kitap için özel playlist yaparım ve kitap bitene kadar sadece o şarkıları dinleyerek okurum. Şimdi de o müzikleri dinleyerek bu incelemeyi yazıyorum. Çünkü bana Setterhan'ı, Zehra'yı, Büyük Hanımı, Azam'ı Celil Hikmet'i, İsmail'i Sofya'yı;
Ah ah! Ne kadar geç kalmışım Serenad'a!. Nereden başlayacağımı bilmiyorum incelemeye ama öncelikle şunu söylemek istiyorum; o kadar gerçek, o kadar acı ve o kadar çarpıcı bir kitaptı ki etkisinden uzun süre çıkamadım. Konusu kısaca şöyle; Alman asıllı Amerikan profesör Maximilian Wagner, İstanbul Üniversitesinin misafiri olarak Türkiye'ye gelir ve
Galip, Rüya, Celal...Asla unutmayacağım, unutamayacağım karakter isimleri. Neden derseniz şöyle açıklayayım; Ben hayatımda Kara Kitap zorluğunda bir kitap okumadım. Zordu evet çok zorlandım. Daha önce okuduğum Orhan Pamuk kitaplarında böyle bir zorluk yaşamamıştım. O yüzden bu zorlanma biraz da şaşırmaktan kaynaklanıyordu sanırım. Bir sayfayı 3 kere okuduğumu biliyorum. Belki daha fazla... Emek ve sabır isteyen bir kitap olduğunu söylemeliyim. Bir de kitapta fazla kurgudan, heyecandan hoşlananlardansanız hiç bulaşmayın. Ancaaaaak gel gelelim bir başka taraftan da muazzamdı. Ben emek verdim, sabrettim ve karşılığını aldım diye düşünüyorum. Celal'e bayıldım. İnanın bayıldım. Galip ve Celal'in kitap içerisinde doğru düzgün diyaloğu yok, ancak ben onların ilişkisine hayran kaldım. Rüya ve Galip'in tuhaf ama heyecan veren evlilikleri, arkadaşlıkları beni gerçekten cezbetti. Ve tabi ki Orhan Pamuk'un olağanüstü zekası. Böyle bir yazar la gurur duymalıyız. Dediğim gibi her yiğidin harcı olacak bir kitap değildi. Daha önceden biraz edebiyat ve Orhan Pamuk aşinalığı isteyen bir kitap diyebilirim. Ama Türk Edebiyatı meraklısı iseniz, lütfen sabırla ve emekle okuyun. Keyifli okumalar...
Yazarının, kitabevine Türkçe yayın haklarını iki lületaşı pipo karşılığında verdiği, içinde barındırdığı hayatın çok uzağında bir insan olmama rağmen beni içine kolayca alabilen kitap. Yazar kullandığı dil açısından gayet başarılı. Hikayeye hemen girebiliyorsunuz. Ancak yazarın anlattığı hayat gayet zor ve bir o kadar acımasız. Ya da bana öyle geldi bilemiyorum. Ancak kitap bittikten sonra damağımda kitapta anlatılan arkadaşlığın tadının kaldığını söylemeliyim. Bambaşkalığın ve farklılığın bir arada yaşamasının eğlencesi, zorluğu, karmaşıklığı güzel anlatılmıştı. Ayrıca okurken Norveç'in soğuğunu gerçekten hissedebiliyorsunuz. Zaten kuzey ışıkları için çok çok gitmek istediğim bir ülkeydi, ancak bu kitaptan sonra içimde daha başka bir istek uyandı Norveç'e gitmeye dair. Kısaca benim için ufuk açıcı bir kitap olduğunu söylemeliyim. Yer yer güldüm, yer yer sinirlendim, yer yer ağladım bile. Dolayısıyla kitabı hissedebildim. Bu yüzen asla zaman kaybı olmayacak bir yapıt. Keyifli okumalar.
Uzun zamandır kütüphanemde olan ancak elimin bir türlü gitmediği bir kitaptı ancak nihayetinde buluştuk ve şimdi biraz kendisinden bahsedeceğim. Öncelikle kullanılan dil ile başlayayım. Dili çok sade, insanı hiç ama hiç yormayan ve akıcı bir yapıya sahip. Karakterler ile aranızda hemen bir bağ kuracak nitelikte sizinle iletişime geçen bir üslup var ortada. Olayların kurgusu ise kitabın başlarında gayet güzel giderken ortalara doğru biraz boşluklar ve eksikler da hissettirdi bana. (Ön bilgi vermekten çekindiğim için burayı okuyanlar daha iyi anlar.) Ama genel olarak baktığımızda 576 sayfalık bir kitabı 3 gün gibi bir sürede okuduğumu düşünürsek gayet sürükleyici ve heyecanlı bir kitaptı. Edebi olarak bana bir şey kattı dersem yalan olur. Ancak uzun bir yolculuktasınızdır ya da kafanız çok doludur ve kitap sizi alsın bir yerlere götürsün, farklı alemler yaşatsın istiyorsunuzdur o zaman hemen başlayın derim. Keyifli okumalar.
Puşkin'den okuduğum ilk kitaptı Yüzbaşının Kızı. Hikayeye o kadar çabuk ve akıcı bir giriş yapıyor ki sayfaları çevirirken üzülüyorsunuz kitabın kısa oluşuna. Özetle 1700'lü yıllarda asker bir ailenin yine asker bir oğlu olan kahramanımızın ilk görev yerine gidişi ve burada yaşadığı olaylar anlatılıyor. Ancak dil, üslup ve kurgu kitabı elinizden bırakamamanıza sebep oluyor. Ben Ataol Behramoğlu çevirisi okudum. Bunun da payı büyük tabi. Etkilendiğim bir diğer nokta anlatılan aşkın çok ince dokunmuş ve çok naif bir şekilde anlatılmış oluşu. O aşk yaşanırken girilen çıkmazları, çaresizlikleri, umutlanışları sizde yürekten hissedip, hikayenin büyük bir parçası oluyorsunuz. Kısacası tavsiyemdir. Keyifli okumalar dilerim.
Ahmet Ümit'i severek takip eden bir okur olarak, bu kitabın çıkacağı zaman çok heyecanlıydım. Özellikle konunun Mehmed olduğunu duyunca heyecanım daha da arttı diyebilirim. Nitekim yine bu heyecanımın karşılığını enfes bir tarihi-polisiye kitabıyla aldım. Öncelikle belirteyim bu kitap 'ben tarih okumaktan sıkılıyorum' diyenleri bile içine alacak bir kitap. Ya da ben aşırı derecede tarihe ve özellikle Fatih Sultan'a karşı ilgili olduğum için bana da öyle gelmiş olabilir. Kitap bir cinayetle başlıyor. Tarih profesörü bir adamın hatırlamadığı bir zaman diliminde bu cinayeti işleyip işlemediğine dair kendini sorgulaması, katil olabileceğine mi yoksa değer verdiği bir insanı kaybedişine mi üzülmesi gerektiği akıcı bir dille anlatılıyor. Ve tabiki Mehmed... İstanbul'u fethedişi, babası ve oğulları arasındaki ilişki farklı bir bakış açısıyla değerlendiriliyor. Ve sonuçta yazar, okura, verdiği zamanın karşılığını nefis bir okuma keyfi ve öğrenilen bir yığın bilgiyle veriyor.
Ahmet Ümit'in en sevdiğim 2 kitabından biridir. Yıllar yıllar evvel okumuştum. Ama hala etkisindeyim. Her yeni bir Ahmet Ümit kitabında hep bu kitabın etkisini arar dururum.
Öncelikle yazarın dili çok akıcı. Kitabı okurken o sayfaların arasında İstanbul'a, cinayet mahalline, Emniyete yani kısaca başkomiser nevzat nereye siz oraya sürükleniyorsunuz. Öte yandan Ahmet Ümit'in en sevdiğim tarzı her bir kitabında bambaşka konuları ele alması ve okuru verdiği zamana karşılık bir yığın bilgiyle ödüllendirmesi. Bu kitapta öyleydi. İstanbul'un tarihi gizemli olaylarla bezenmiş ve akıcı bir dille okura sunulmuştu. Heyecanı, aksiyonu arasında verilen tarihi bilgiler kısa bir mola gibi sizi hem dinlendiriyor hem de yepyeni bakış açıları kazandırıyor. Mutlaka tavsiyemdir....
Az önce son sayfalarını okurken içimde tuhaf bir pişmanık belirdi... Neden bitirmiştim ki. Bu kadar hoyrat davranıp, bu kadar acele edip, hemen bitirecek ne vardı?
Pişmanlığımında anlattığı üzere enfes bir kitaptı. Ortadoğu, Mezapotamya, Sümerler, MIT, CIA, Mossad ve bir yığın karakter. Her birinin farklı olayları, farklı hikayeli... Ve bunların eksenine bezenmiş mükemmel bir Hz. İbrahim anlatımı. İskender Pala'nın her bir kitabını okurken yazarın kendini geliştirdiği alanları görüp, insanda araştırma, öğrenme ve daha çok öğrenme filizleri yeşeriyor. Bu zevk için öncellikle minnet duyuyorum. Sonrasında ise bugün acı, kan ve gözyaşının yurdu haline getiren Ortadoğu'nun aslında sahip olduğu tarih ve medeniyet göz kamaştırıcı bir gerçeklikle sunuluyor. Ve bana göre romanın asıl alt metni Güneş'i Batı'dan doğurmaya çalışan güçlerin Ortadoğu topraklarını neden zifiri karanlıkta bıraktıkları sorusunun cevabıydı. Cevabı kitapta bulacaksınız. İyi okumalar...
Uzun bir aradan sonra İskender Pala ile tekrar buluştuğum kita Efsane oldu. Kitabın ilk sayfalarında denizciliğe ait ve benim hiç bilmediğim kelimelerle boğuluyorum sandım ama o da ne! Bir İskender pala klasiği! okuyucu içine çeken nefis bir anlatım, heyecanlı bir hikaye, tarih sahnesinde keyifli bir yolculuk... Sonrası ise yıllar süren bir sevgi öyküsü. Tarihe dair bilmediğim bir çok şey öğrendim. Tüylerimin diken diken olduğu çok yer oldu. Mutlaka tavsiye ediyorum...
iskender pala'nın okuduğum ilk romanıydı. Tarihi olayları çok büyük bir ustalıkla ele alıypr ve insan zihnine bir mıh edasıyla yerleştiriyordu. Ama beni asıl etkileyen, çok etkileyici bir sevgiyi anlatıyor oluyuşdu. İlk fırsatta tekrar okumak istediğim kitaplardan.
Kurgusu iyi olan kitaplara bayılırım. Kitaba başlarken bu kadar etkileneceğimi düşünmüyordum. Uzun süre etkisinde kaldım. Çok iyi bir düşünce ürünü bu kitap. Yıllar sonra tekrar okuyacağım.
