2022 (Pars) yılında okuduğum 13.betik [Yelin ayının ilk betiği]
Murat Kaya Beşiroğlu'nun verdiği cesaretle Kaan Güler ile birlikte yazdığı hayran kurgu romanlarının bir kaç bölüm öyküsüyle temasına göre Kayıp Rıhtım aylık öykü seçkilerinde yer aldım. Kayıp Rıhtım'ın bir üyesi olmaktan gurur duyuyorum. Bu öykü seçkisi, 15 yıllık Kayıp Rıhtım'ın geç gelen öykü seçkisi oldu. Bu öykü seçkisinde dört
Senin gibi bir deliye iyilikten başka hiçbir şey yapmamış olan bir insanı bu kadar yaralamaya nasıl cesaret ettin? Git!...
Bu gun də türk ədəbiyyatının sevilən ədiblərindən biri olan Sabahattin Alinin “ içimizdəki şeytan” kitabını oxuyub tamamladım.
Əslində oxuyub qurtaranda o qədər yüklü idim ki, elə bil 1 yox, 3-4 kitab oxumuşam. Kitabda elə
Kitabı beğendim çünkü daha önce bu kadar sürükleyici bir kitap okumamış olabilirim. Genellikle kitap okurken çevredeki sesler beni rahatsız eder ama bu kitapta hiç bir şeyi duymadan odaklanarak okuduğumu, zamanın nasıl geçtiğini fark etmediğimi, kitabın adeta elimden, gözümden akıp gittiğini fark ettim. Kesinlikle edebi derinlik beklemeden, sürükleyici bir dizi izler gibi okunursa tadı çıkarılabilir. Yabancı dilde yazılıp Türkçemize çevrilmiş olan pek çok kitap gibi (klasikler haricinde) eserden edebiyat hazzı alamıyorsunuz. Ama çok yönlü okumanın güzelliği de bu zaten, bazen öyle bazen böyle! Herkesin merak edip kafasında az çok masaya yatırdığı, içinden çıkamadığı, ölüm esnasında veya öldükten sonra neler olabileceğine dair alternatif sunan bir konuya sahip. Kahramanımız yapayalnız yaşadığı hayatına son verirken bir anda kendini arafta buluyor ve araftaki kütüphane aracılığıyla sayısız paralel yaşamda mutlu olmayı deniyor. Sahip olduğumuz hayatın aslında düşününce ne kadar fazla rotaya sahip olabileceğini, karşımıza ne kadar çok olasılık çıkabileceğini hatırlatması, pek çok şeyin bizim elimizde olduğu ama bununla beraber kaçınılmaz olan sonların da bulunduğunu vurgulamasını beğendim. Dizi ya da filmi yapılırsa keyifle izleyeceğime emin olduğum fantastik bir yapım olur. Bir ya da en fazla 2 akşamda başka bir boyuta geçmek, gündeminizden sıyrılmak için güzel bir seçenek diye düşünüyorum.
·
Not rated
Ne içindeyim zamanın
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüyâ rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgârda uçan tüy bile
İskenderiye Dörtlüsü
Lawrence Durrell bu seriye ‘çağdaş sevgi’yi irdelemek diyor. İlk kitap Justine’de anlatıcı, Justine aşık olduğu zamanı yazıyor. İskenderiye’nin kozmopolit yapısı ile birlikte çeşitli karakterler ve ilişkiler ağı. İkinci kitap Balthazar ile birlikte gerçeklik değişiyor, anlatıya Balthazar’ın bakış açısı dahil oluyor ve karakterler
Işık Ülkesinden
Bir göç, yerleşme ve dönüşüm romanı “Işık Ülkesinden.” Zeynep Göğüş’ün ilk romanı. Bosna’dan çıkış sonrası İstanbul’a kök salmaya çalışan bir ailenin çelişkileri, çıkmazları, çatışmaları içinde eski ile yeninin mücadelesi, dün ile bugünün doğurduğu yarın anlatılıyor. Her şey değişiyor yani. Sadece dönüp de geçmişe bakıldığında fark edilse de bu değişimin boyutu, aslında hikâye hep aynı. Her zaman duyduğumuz şu “nereden nereye” mevzusu bütün olan. Hani sık sık söylenen, “o günlere dönüp yeniden başlasam” hissiyle yaşanan o buruk tadı bırakıyor insanın zihninde Işık Ülkesinden ve kurgunun akışı okuru, o geniş ailenin bir üyesi yapıveriyor. Son sayfaya geldiğinde de okur çıkış kapısını bulamayıp kurgunun içine hapsoluyor. Akıcı bir dil, uyumlu bağlantılar, sıkıcı betimlemelerden uzak bir anlatımla “herkes için zamanın aynı şekilde akmadığını” (s.288), “gerçeklerin değişken olduğunu” (s.287), “hiçbir mekânın zaman olmadan anlaşılamayacağını” (s.254), “kumdan kalelerimizi dalgaların yutması gibi ömrümüzün geçtiğini” (s.218) bir kere daha hatırlamış oluyoruz.
