Franz Kafka'nın Milena'ya Mektuplar kitabını okuyunca şu soruyu sordum kendime: "Kafka acaba Milena'ya mı yoksa yazmaya mı aşıktı?" Bu sorunun yanıtını Milena'nın kendisi veriyor. Franz Kafka vefat ettikten sonra dönemin gazetelerine şöyle yanıt veriyor Milena: "Yazar Dr. Franz Kafka bana yazdığı ilk mektuplarda beni sevdiğini, aşık olduğunu tahmin ettim . Sonra gördüm ki o yazmaya aşık. Onun yazdığı mektuplar birçok kadının hayalini dahi kuramayacağı derecede etkiliydi. Beni önce yüceltti, sonra kendisini bana layık görmedi ve hep ulaşılamaz biri olarak aklında beni yaşattı. Bütün zamanım ve yıllarım benim sıradan biri olduğumu, kendisinin çok değerli olduğunu, sezgilerinin çok kuvvetli olduğunu, etkili yazdığını, hasta olduğunu ve tedavi olması gerektiğini söylemekle geçti. Bunları hem kendisine hem de arkadaşı Max Brod'a söyledim. Rica ettim, ısrar ettim, yalvardım ama o bildiğinden geri adım atmadı. Hastalığı ilerleyince ve aramızdaki ilişkinin bittiğini sezince kendisi gönderdiğim tüm mektupları imha etmiş. Benden de aynısı istedi, tüm mektuplarını yakmamı istedi. Hatta kendisi bu istediğini yerine getirdiğimi sanıyordu ama hiçbir mektubunu yok etmedim. Almanlar beni toplama kampına götürecekleri zaman tüm mektupları Franz Kafka'nın arkadaşı olan editör, senarist Willy Hass'a emanet ettim. Bana bir şey olursa onların yayınlanmasını vasiyet ettim". Merak ettiğiM o soruya Milena tatmin edici bir yanıt vermiş.
İyi ki de vasiyeti dinlemeyip yayınlamış...