Soluk beyaz neden maviden daha soluk değildir, neden soba ile kurulan bağlantı, neden söz konusu örnek aynı gösterilmez, neden mekan ile ayrık özen arasında bir uyum yoktur. Sıçrayışta neden bir seçim vardır. Neden o gerekli donuk kararlılık yoktur, neden herhangi bir renkten tek bir parça vardır, neden bu hissedilir sessiz lik vardır. Neden bir karışımda direniş vardır, neden afiş yoktur, neden pencerede o vardır, neden iddia eden yoktur, neden pencere yoktur, neden daha yakında istiridye yoktur. Neden dairesel inceltici vardır, neden banyo var dır, neden kazıyıcı yoktur, neden akşam yemeği vardır, neden zangoç vardır, neden toz bezi vardır, neden aynı benzerlikler için bir bölüm vardır, neden o makas vardır.
Büyük mumları ağaçların altına çıkardılar.
Yıkadılar kiliseyi. Koyu bir nem
yayılıyordu dışarda, güneşli basamakların,
beyaz döşeme taşlarının üzerinde. Kovadan su
içmek için yaklaşan köpeğe bir tekme
savurdu zangoç. Bu sırada Cebrail göründü kilisenin eşiğinde
iki görkemli kırmızı kanadıyla bu Baş Melek,
eğilip köpeğe iki avucuyla su içirdi.
Böylece yürümeye başladı beş kötürüm ertesi gün.
*
Atina, 23.10.72
Kız, derin bir yürek sızısıyla dinliyordu. Zangocun gözünde bir damla yaş vardı fakat düşmedi. Gözyaşını tutmayı bir tür onur meselesi yapmış gibi görünüyordu.
“Dinleyin,” dedi, damlanın düşmeyeceğinden emin olunca. “Şurada çok yüksek kulelerimiz var, oradan düşen biri, kaldırıma varmadan ölür. Düşmemi istediğiniz zaman bir şey söylemenize bile hacet yok, bir işaret kâfidir.”
Ayağa kalktı. Çingene kızı her ne kadar mutsuz olursa olsun, bu garip yaratık yine de onda bir merhamet uyandırıyordu. Kalması için işaret etti.
“Yoo, yoo,” dedi zangoç. “Uzun süre kalmamalıyım. Siz bana bakarken rahat olamıyorum. Acıdığınız için gözlerinizi kaçırmıyorsunuz. Şimdi siz beni görmeden benim sizi görebileceğim bir yere gidiyorum. Böylesi daha iyi.”
Cebinden küçük madenî bir düdük çıkardı.
“Şunu alın,” dedi. “Bana ihtiyacınız olduğunda, gelmemi istediğinizde, beni görmek size fazla tiksinti vermediğinde, bunu çalarsınız. Bu sesi işitirim.”
Düdüğü yere bıraktı ve kaçar gibi gitti.
Ben arzulu gecenin o adamıyım. Yazık!
Boşa çekiyorum Ülküyü çalan halatı
Bir tutam tüy söylüyor soğuk günahlarımı,
Çok usul geliyor kulağıma sesler artık!
ve bir gün, yorgun, boş yere çekmekten bu ipi
Taşı atıp ucuna asacağım kendimi.
Son sayfadaki "Markopaşa Dert Dinliyor" köşesine gelen iki mektup ve verilen yanıtlar da şöyledir:
Kasımpaşa'da Bay Bedri yazıyor: "Geçenler Amerika'dan Patrik getirttiğimizi yazdınız. Acaba bu Amerikalı Patrik Atinagoras benim günahlarımı çıkarabilir mi?
Markopaşa: Siz günahı, döviz mi zannettiniz? Bu millerin günahını yirmi beş senedir, iktidar bile çıkaramadı. Vakti ile bir papaz varmış. Kilisenin mahzeninde yıllanmış şaraplarını saklarmış. Bir gün mahzendeki şarapların aşırıldığının farkına varmış. Bunu yapsa yapsa Zangoç yapar, diye, çağırmış. Zangoç'u, günah çıkarma odasına sokmuş. Ve sormaya başlamış: - Ey Zangoç efendi! Papasın mahzenindeki şaraplarını kim aşırdı?
Zangoç'ta hiç ses yok. Tekrar sormuş, yine ses yok. Bu sefer Zangoç'u dürtüp:
Papazda ses yok. Tekrar sormuş, yine ses yok. Papaz perdeden başını çıkarıp:
- Sahiden duyulmuyormuş Zangoç efendi, demiş.
Bilmem ki, şimdi de kim kimin günahını çıkaracak? Günah bini aşmış.