Hasta durmadan öksürüyorsa, sık sık dili dolaşıyorsa, kendi kendine konuşuyor, nedensiz yere ikide birde gülüyorsa… genel olarak bezginse, boğazı sıkışıyorsa, yemekten içmekten zevk almıyorsa, derin derin ah çekip “vah, zavallı kalbim!” diye inliyorsa “aşk hastalığına” yakalanmış demektir.
Duyguları öğrensem bile, dozunu ayarlamayı bilmiyordum henüz. Yani beynim biliyordu ama kalbim bilmiyordu. Zaten o zavallı, yorgun pompa ne bilebilir ki!
Gönlüm! Gönlüm! Gönlüm!
Zavallı, mustarip kalbim!
Onca güzellik, değer ve iddiayla
Ne oldu senden elime geçen?
Gam yanağında gözyaşımdan başka?
Zavallı gönlüm! Ne gördün
De kestin kurtuluş yolunu?
Ölüm! Zavallı insanlığın sert çehreli, esrarengiz dostu! Tüm ölümlüler arasında neden yalnızca beni, esirgeyen ocağının dışına itiyorsun? Ah o mezarın sükuneti! Ah o çelikle bağlanmış gömütteki derin sessizlik! Bu düşünce aklımda gezinmeyi bırakacak, zayıflayacak ve sadece birkaç çeşit yeni üzüntüden ibaret duygularla dolan kalbim artık atmayacak.
"sabahları sıkıntılı uykularımdan uyanıp kollarımı ona boş yere uzatırım. masum bir rüyanın beni aldatıp onun tarlalarda yanımda olduğunu, ellerini tutup, onu sonsuz kere öptüğümü hissettirdiği gecelerde, onu yatakta boş yere ararım. yarı uykuda olduğum o anlarda, onu yanımda ararken zavallı kalbim acıya boğulur. bu çaresizlikle kederime ağlarım."
Saf bir hava, berrak bir gökyüzü; bazen durgun, mavi, bazen köpüklü coşkun bir deniz. İşte bu kadar kısa. Gözlerim yalnız bunları gördü, kalbim ne gibi şeyler hissetti? Bunu soruyorsan, o başka ...
Evet, üzüntü ifade eden bir şeyler söylemeliydim ama duyguları öğrensem bile, dozunu ayarlamayı bilmiyordum henüz. Yani beynim biliyordu ama kalbim bilmiyordu. Zaten o zavallı, yorgun pompa ne
bilebilir ki !
Savaşı anlamıyorum ve tıpkı kardeşim gibi, tıpkı cepheden geri getirdikleri yüzlerce insan gibi çıldırmak zorundayım. Ve bu beni korkutmuyor. Aklını yitirmek bana saygıdeğer bir şey gibi geliyor, tıpkı nöbetçinin görev yerinde can vermesi gibi. Ama beklemek, deliliğin yavaş yavaş ve önüne geçilemez biçimde yaklaşması, muazzam ölçülerde bir şeyin uçurumdan aşağı düşmekte olduğu hissi, bin parçaya ayrılan düşüncenin verdiği katlanılmaz acı... Kalbim sağırlaştı ve öldü, yeni bir hayat yok ona, ama düşünce hâlâ canlı, bir zamanlar Samson gibi kuvvetli, ama şimdi çocuk gibi savunmasız ve zayıf olsa da hâlâ mücadeleci: Acıyorum ona, ah, benim zavallı düşüncem.
Ölü şimdi o, beni büyüten ve avutan,
Ölüm şimdi o gençlik dünyası
Göğsün, bir zaman bir gökyüzü dolduran
Ölü ve şefik bir biçilmiş tarla gibi;
Ah! Bahara kaygıları söylüyor
Hâlâ, eskisi gibi, dost avutucu bir şarkı,
Ama bitti hayatımın sabahı,
Kalbimin baharı soldu çoktan.
Ebediyen aç kalacak en sevgili sevgi,
Sevdiğimiz şey, bir gölgedir sadece,
Gençlik altın rüyalarda öldüğünden,
O dost doğa da öldü benim için;
Fark etmiyorsun o neşeli günlerde
Vatanının sana bu kadar uzak olduğunu,
Zavallı kalbim, ona asla sormayacaksın,
Eğer ondan bir rüya yetmezse sana.