Maceraperest okuyucuların keyif alabileceği kitaplardan. Ancak şunu belirtmeliyim ki okuduğumuz kitaplar herkeste aynı etkiyi yaratmayabilir. Bazı aksaklıklar mevcut kitapta onu da söylemeden edemeyeceğim.
Kitabı okuduğum tarih 2010 yılı ve hatırlıyorum çok keyif almıştım.İçeriği biraz fantastik eserlere yakın ama kurgu ve anlatım muhteşemdi.Hastanede geçen zorlu bir süreçte kendi içsel yüzleşmelerini yaşayan Zebani ile sizde kendi içsel dünyanıza döneceksiniz...
Kitap 4 farklı kapaktan oluşuyormuş. Güllü, ballı muzlu, çilekli ve sade sütlü. Bana çileklisi denk geldi yani kırmızı kapak. Kitapta farklı farklı konulardan 1er 2şer 3er sayfalık yazılar var. Kitap çok eğlenceli ve aynı zamanda öğretici. Hayata çok farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Bir de şu canlı yayın özelliğine bittim. Kitabın içinde yazarla canlı yayında video ile iletişime geçtik. Kısacası şiddetle tavsiye edilecek bir kitap. Kiramen katibin instagramda, Zebani ile selfie, şeytanın masasındaki son anket, yalnızlığın çaresini bulmuşlar, sevdiğim kız bana cami deyince, bir seccadenin günlüğü, ayfonla gezen çocuk gibi güzel yazılar var. Yazarın kalemine sağlık.
Ateş DüşürücüHasan Uzun · Kent Kitap · 201462 okunma
Çok beğendim bir kitap olmuştu.. Kuzenim sayesinde tanıştım bu kitapla çok beğendiğini söylemişti.. Bende alıp okumuştum, Sevdiklerimin arasından yer alıyor bu arkadaş :)
Başarı eski dünyanın insanlarını öfkelendirir
Yıllar önce bir Amerika seyahatinin sonunda her zaman olduğu gibi yine New York’un Kennedy Havalimanı’ndan uçağa binmiş, İstanbul’a dönüyordum. Uçaktaki koltuk komşum yaşlı, iyi giyimli bir adamdı. Uçak belirli yüksekliğe ulaştıktan ve kemerlerimizi çözebileceğimiz duyurusu yapıldıktan sonra, hostesler
Özlem mi çekiyordum acaba? Bilmiyordum. Ama size şu kadarını söyleyeyim; daha önce bir tek şehrin kokain kanalları kuruduğunda böyle hissetmiştim sadece.
Hayat akar, yol ve yön değiştirir derler, insan değişir yol ve yönelim değiştirir derler. Bütün bunlar bence meselenin değişmesi, ortadan kalkması veya artık mühim sayılmamasıdır. Yoksa ne hayat gibi muhkem bir şey akar, ne sana bakıp da yol yön değiştirir. İnsanı ahret bile değiştiremez. Zebani dilini çekmeye gelse kişi ancak ahlakının elverdiği ile seslenir de aman diler. Gençken duyulan keder sonra hangi şifalı suyu buldu da içti? Hangi su, lekeleri çıkardı? Yaşamaya alışan köşesine çekildi; feryat edene, başka türlü söyleyene, sokaktaki köpeğe havlayan bir ev köpeği olamadı. İnsan zaten dertli değildir, derdin kendisidir. İnsan öyle büyük bir derttir ki bu büyüklükte bir şeyin kendine sığacağını aklına getirmez de bunu dünyanın, hayatın derdi sayar. Hayat, o durgun, kibirli suyunda kendisine bakan bu çirkin heyulaya bakıp bakıp ‘Bu herhalde benim…’ der. Bu dert de ona yeter.