Hayal kurmak bedavadır, bunu daha çocukken öğreniriz; daha sonra yine biliriz öyle olduğunu, ama yıllar geçtikçe, bir işimize yaramadığını anlayınca daha az hayal kurmayı öğreniriz." Biraz acıdım ona, anında yine acıdım, bu da öfkemi yatıştırdı; elbette benim düşündüklerimi düşünmeyen ve Rafita'ya bir borcu olmayan seçkin profesörün öfkesi yatışmadı: "Yeter!" diye haykırdı sesini yükseltmeden; haykırma izlenimini yaratan, otoriter ses tonuydu, Madrid kafelerinde garsonların müşterilerin patırtısını bastırarak mutfağa ya da bara sipariş iletmek için kullandıkları ses tonuna benzer bir ton. "Aklından zorun mu var De la Garza, divane mi oldun? Bu gevelediğin ahmaklıklar -duraksadı- tam-tamlar silsilesinin beni ilgilendirebileceğini mi sanıyorsun? Bu ne cenabetlik. Reg. Musibetin dik âlâsı." Eski kelimelerdi bunlar ya da İspanyolların genel kelime hazinesi günümüzde o kadar daraldı ki, neredeyse bütün kelimeler eski geliyor kulağa: "divane", "silsile", "ahmaklık", "musibet", ayrıca "aklından zoru olmak" deyimi; bunları kullanan yegâne kişi olmadığımı görünce hoşuma gitti; bir an Rico'yla özdeşleştim; bu da koltuklarımı kabarttı beklenmedik biçimde, belki beklenebilir biçimde (kendisi güzide bir zattır). Son yansımalı sözü, "Reg"i de öncekiler kadar şeffaf ve başarılı buldum; manevi ve estetik tiksinti ifade ediyordu.
Sayfa 207 - VI GölgeKitabı okudu
Reklam
İngiltere’deki ikinci kalışım birincisinden daha sersemleticiydi, ama onun kadar dönüştürücü değildi, çünkü artık değişmenin zor olduğu, insanın ancak damarlarında ne taşıdığını öğrenip doğrulayabileceği bir yaştaydım.
Her şeyden neredeyse hiçbir şeye geçiş anlamsızdır; aslında hatırlamaya hep devam ederiz ve temelde aynı kişiyizdir. Her şey dayanılmaz ölçüde gülünç ve özneldir, çünkü her şey aksini de içinde barındırır: Aynı insanlar aynı yerde hem birbirini sever, hem birbirine tahammül edemez, sağlam alışkanlıklar yavaş yavaş ya da birden -nasıl olduğu pek de önemli değildir- yasağa ve uygunsuzluğa dönüşür; bir yuvayı kurmuş olan kişinin o yuvaya girmesi yasaklanır; bilincine varmayacak kadar kanıksanmış olan dokunma cüretkârlığa, tacize dönüşür, sanki insan kendi kendine dokunmak için izin almak zorundadır artık; hoşa giden, beğenilen şey nefret uyandırır, mide bulandırır, lanetleri üzerine çeker, can sıkar; daha dün özlenen sözler şimdi telaffuz edilse havayı zehirler, bulantıya yol açar, hiçbir bağlamda işitilmek istenmez, binlerce kere söylenmiş sözler hükümsüz kılınmaya çalışılır. Silmek, yok etmek, geri almak, iptal etmek, önceden de susmuş olmak, dünyanın hedefi budur; böylece hiçbir şey var olmamış sayılır, her şey bir hiçtir, aynı şeyler, aynı olaylar ve aynı insanlar hem kendileridir, hem tersi, bugün ve dün, yarın, sonra ve eskiden. Ve hepsinin ortasında sadece gözümüzü boyamaya çalışan zaman vardır, tek amacı, tek hedefi budur; bu yüzden de neyi yapıp yapamayacağımızı, sonunda bizi neyin beklediğini bilmeden hâlâ zamanın içinde yol alan bizlere güven olmaz, hepimiz aptal, yetersiz ve noksanız, ben aptalım, yetersizim, noksanım, bana da kimse güvenmemeli...
Sayfa 267 - VI GölgeKitabı okudu
"Böylece günümüzde kimse gördüğü şey hakkında, olan biten hakkında, aslında bildiği şey hakkında, dengesiz ve değişken olacağı, hatta bir hiç olacağı, bir bakıma var olmamış olacağı sezilen şey hakkında bilgi sahibi olmak istemiyor. Hiç kimse herhangi bir şeyi kesinlikle bilmeye razı değil, çünkü kesinlikten vebadan kaçılır gibi kaçılıyor. İşte böyle, dünyanın gidişatı bu."
Sayfa 493 - VII VedaKitabı okudu
bu benim tetikteki, hafiye zihnim, yıllar önce, henüz Luisa'yla tanışmazken Clare Bayes'in eleştirdiği, kınadığı salak zihnimdir; Luisa'yı sinirlendirmemek, korkutmamak için, en çok zarar veren türden korkuyu, batıl inanca dayalı korkuyu ona yaşatmamak için onunla birlikteyken bastırmak zorunda kaldığım zihnimdir; ama zihnimi bastırmam pek işe yaramadı; bildiğimiz ve en çok korktuğumuz şey karşısında (belki bizim için kaderci bir cazibesi olduğundan ve hayal kırıklığına uğramamak için peşinden koştuğumuzdan) hiçbir şey işe yaramaz; genelde olayların nasıl sonuçlandığını, nasıl geliştiğini, bizi neyin beklediğini, nereye doğru yöneldiğini, sonunun ne olacağını biliriz; her şey karşımızdadır, aslında dürüst anlatılarda olduğu kadar ilişkilerde de her şeyi daha en baştan görmek mümkündür, bakmaya cesaret etmek yeter; tek bir an, gelecek yılların, neredeyse bütün hayat hikâyemizin tohumunu içinde barındırır, yüklü ya da vahim tek bir an; istediğimiz takdirde onu görür, genel hatlarıyla izleyebiliriz, mümkün olan varyasyonların sayısı pek de fazla değildir; önemli olanlarını ayıklamayı becerirsek göstergeler nadiren yanıltıcıdır, eğer bunu yapmaya hazırsak - ama bu hem zordur hem de felakete yol açabilir...
Sayfa 356 - VII VedaKitabı okudu
Reklam
552 öğeden 541 ile 550 arasındakiler gösteriliyor.