Işte Islamda gizli olan merhamet budur; açık olan acı ilaç kılıç...
Yunus Emre soylesin:
Zehirle pismis asi yemeye kim gelir?
Amma sonu ebedi afiyet...
«Hatarát» kalbe ânî olarak iniveren, ters fikirlere, zıd mânâlara, musallat vehimlere, boğucu hayallere deniliyor ve yola girenlerde mutlaka bu başlıyor; ve onun nasıl murakabe ve idare edileceğini de bilmek gerekiyor.
(...)
Sálik (bir yola giren), işte bu "hatarat"ı ezip koğmak, tarikat tábiriyle nefyetmek borcunda... Yunus'un «zehirle pişmiş aş'ı yemeye kim gelir?» dediği bu iş, kolay değil... Hatarâtın içinde, Allah'ı inkârdan nice küfürlere kadar türlüsü vardır; ve şunu da belirtelim ki, onlar, imanın kuvveti nisbetinde gelir ve korkulacak, değer verilecek şeyler değildir.
İslam'ın olacağını söylüyoruz... Yunus Emre'nin "Zehirle pişmiş aşı yemeye kim gelir?" demesi hesabı, ne olunması gerektiğini Büyük Doğu Mimarı işaretliyor
Yahya Kemal'in Bahriye Mektebindeki hikâyesi «Bâbıâli» adlı kitabımda yazılı...
Tekrarcı olmadan, yalnız birkaç çizgi içinde yeni bir belirtiş:
Tarih muallimi... Tarihi, şapırşupur, bir istekle yenilen yemek gibi -zaten midesine pek düşkündü- ağzının iki yanından salyalar akıtıcı bir lezzet edası içinde, ballandıra ballandıra anlatır. Fakat