Okumaya başlamadan önce her kitabında "Nihan KAYA beni daha fazla şaşırtamaz, sarsamaz, etkileyemez." diyorum ve kitabı okurken tam tersi yaşanıyor. Nitekim bu kitapta da öyle oldu.
Daha önce yazarın pek çok kitabını okumuş ve bakış açısına hayran kalmıştım. Aynı görüşte olmadığım zamanlar yok değildi fakat bende yeni pencereler açmış
Hayat sıcak, güneşli, sığ bataklıkta başladı. Oradan sahillere ve denizlere yayıldı; denizlerden tekrar karalara geçti. İlk hayvan denizlerde balık ve karalarda muhtelif kemikli mahluklar oldu; bunlar muhtelif uzun devirlerde şekilden şekile girerek geliştiler. Şimdi insanların nereden ve nasıl geldiği hakkındaki görüşü tespit edelim: İnsanlar sularda kaynaşıp çırpınan bir mevcuttan bugünkü şekline geldi. İnsanın bugünkü yüksek zeka, idrak ve kudreti milyonlarca ve milyonlarca nesilden geçerek hazırlandı. Artık insan bugün tabiatın nihayetsiz büyüklüğüne ve tabiat içinde kendi türünün mukadderatına gittikçe büyüyen bir irade ve şuur ile bakıyor.
Yaratıcılık ve kaygı arasındaki bağ sağlamdır. Araştırmalar, kaygı sorunu yaşayan kişilerin zekâ, yaratıcılık ve duyarlılık alanlarında ortalamanın üzerinde puan alma eğiliminde olduğunu
gösteriyor.
Zihinlerimiz çarpıtılmış; içinde yaşadığımız kültür, din, ekonomik yapılar, yediğimiz yiyecekler vesaire tarafından şekillendirilmiştir. Zihne belirli bir form verilmiş, şartlandırılmıştır ve bu şartlandırılma bir çarpıtmadır. Bir zihin ancak çarpıtma olmazsa gayet açık, saf, bütüncül ve lekesiz görebilir. İlk hamle bakabilmektir, çarpıtmasız bakmak; bu da zihnin tamamen devinimsiz ve dingin olması anlamına gelir. Sürekli devinim halindeki bir zihin, hareketten, yöntemden, sistemden, pratikten, uygulamadan arındırılmış bir halde tamamen ve kesin olarak sessiz sakin olabilir mi?
Zihnin bütünüyle duyarlı olabilmesi için geçmişin izleri tamamen silinmelidir. Aksi halde zihin, geçmişin yükünü taşıyarak duyarlı olamaz. Ancak bunu kavrayan bir zihin bahsettiğimiz soruyu kendisine sorabilir. Ve bu sorunun cevabı yoktur, çünkü bir cevap yoktur. Zihin son derece duyarlı hale gelir ve dolayısıyla fevkalade zeki olur ve zekânın bir cevabı yoktur. Zekâ kendi içinde cevaptır. Gözlemcinin yeri yoktur, çünkü zekâ üstündür.
Bir şeyleri anlamadan öğrenmek en azından bir yere kadar pekâlâ mümkün. Örneğin, eğitilmiş bir öğrenme sistemi, çıktıları tahmin edebilir, hatta sorunu da anlıyor gibi görünebilir ama sistemde yaşanan beklenmedik bir değişim veya ufak bir olay, bir anda tüm simülasyonu çöpe gönderebilir. İşin aslı şu ki başarısız simülasyonlar -ki simülasyonlar